30 Ocak 2009 Cuma

cingöz

kedim kayboldu...
cingözüm koca göbekli kart sesli oğlum...
nevrotik kedilerle ilgili bir kitap okudum bu sabah..
acaba o da mı nevrotikti?
kaçtı gitti..
özledim..

25 Ocak 2009 Pazar

uzak (yalnızlık)


huzur


masumiyet


vahşi


birliktelik


benzerlik


arayış


merak


meraklılar


karakedi görünce saçını çek!
ne saçmalık!
ben kendime karakedi derken, yüklenen batıl inançlardan değil
tamamen çok sevdiğim bir karakedim olmasından dolayıydı.
neyse..
beni görünce saçını çekenler olmadı mı?
olmuştur..
kıçını kaşıyanlarda olmuştur aman kendilerine nazar değmesin diye:)
ve yine neyse..
benim dışımdaki tüm meraklı karakedilere yolluyorum bu fotoğrafı,
nasıl komik görünüyorlar dimi?
:D
ziggy marley blackcat dinlemek için:
janet jackson blackcat dinlemek için:

21 Ocak 2009 Çarşamba

bugün sevdim kendimi!



inanılmaz bir geceydi..


kendi kendime uyuyo takliti yaptım, açılan telefonlara uykuluymış sesiyle konuştum..


uyumuyordum, uyanıktım aslında..


sonra..


sonrasında derin bir uyku gelid evet, rüyalar rüyalar...


gördüklerim saçmasapandı anlamsızdı sanki, anlam aramaktan korktuğumdan da olabilir, ummadığım insanları gördüm ben dün gece...


gelmesini istediklerim yoktu rüyamda,


beklenmedik misafirlerle doluydu..


neyse..


gözümü açtığım ilk anda uyurken verdiğim kararları uygulamaya yemin ettim bir kere..



BUGÜN SEVDİM KENDİMİ, KEDİLERİMİ SEVER GİBİ!

tam da şimdi lamassu aradı beni, canımmm:)))


bugün güzel bir gece olacak gibi geliyor bana:)


yeni bir film günü..


süper süper...


hadi bakalım hayırlısı!

20 Ocak 2009 Salı

hayat?


Joe Satriani- Midnight- (duvarsız ve kapısız oda)
The Doors- People are strange- (sönmüş mum)
Led Zeppelin-Whole lotta love -(geç kalmış misafir)
Therion-The invicible -( görmüyorum..)
Areosmith- Dream on -(kabus)
Dio-Rainbow in the dark -(uzak)
Visions of atlantis- Seven seas -(özgürlük)
yalnızlık, yalnızlık, yalnızlık.....
hepsi!
herşey!
her an....

lekesiz zihin


"unutkanlar şanslıdır çünkü hatalarının derdini çekmezler" Nietzsche


"Ne mutludur suçsuz bakirenin dostları
Unutulan dünyadan, dünya unuturken
Lekesiz zihnin ebedi gün ışığı
Her dua kabul olunmuş
Ve her istek bırakılmış. ” Alexander Pope

Eternal sunshine of the spotless mind izledik bugün lamassu ile birlikte..

İlk izlediğimde gerçekten çok etkilenmiştim, hani çok da fazla birşey bilmezken kendimle ilgili. bugün izlediğimde takrar, gözlerimin dolduğu, boğazımın düğümlendiği anlar oldu yine yine..

hastalıklı görünen aşkın ne kadar büyük olduğunu farketmek.. belki de asıl hastalığın aşkın o kadar büyük olması demek bu...

elbet çok şey yazılmıştır bu filmle ilgili, ben tarafsız ve tekrarsız yaklaşmak için hiç birşey okumadım özellikle, ne yorum ve herhangi bir yazı..

kendimizden çok şey bulduk lamassuyla, benzer şeylermiydi bilmiyorum ama, bu kadar benzerlik ürtütücüyüdü aslında..

ben böyleyim işte, kafama eseni yaparım dedi..

birisini silmek bir anlık bir karardı bazen belki, birikimleri hiçe sayarsak eğer..

lamassu uyuyor şuan, çok takırdayan klavyemin sesine inat uyuyor, sevmiyor da sıcağı çok, üstünü açmış, öğrendim artık, örtmüyorum üstünü..

senin yatağına gelince birden uykum geliyo dedi, yataklar benzerdi, çünkü yatağa yatanlar benzerdi..

ruhumun şeklini almış yatağım..

pelte gibi...


bir sigara molası şimdi...

lamassu gözlerini açtı..

uyku..


sakladım yüzümün yarısını..

bugün kendime bir sır verdim.
bu sırrı kendime bile ikinci defa söylemeyeceğim..
ve yine bugün;
bir dost bana bir sır verdi, tebrik ettim..
bir dost bana bir haber verdi, sevindim..
bir dost bana destek verdi, teşekkür ettim..

laneti aradım bir şarkıda, buldum.
dinledim, dinledim..

uyumaktı aslında tek isteğim..
ve en çok günlerin hızla geçmesini diledim..

kendi adıma birşey yapmadım bugün uyumaktan başka,
ve şimdi yine iyi uykular bana...

17 Ocak 2009 Cumartesi

Serpil'e

mavi gözleri var onun.. emin de değilim, belki yeşildir..
ama ben hep mavi olmasını istiyorum.. biliyorum o şimdi mutsuz biraz, biraz öfkeli, acıtmışlar, incitmişler.. elimden gelse hepsinin karşısına dikilip hesap sorarım, ama bilirim ki istemez o bunu, güçlü çünkü, tek başına yapmak ister..
yalnızlığın acısı ikimiz de çekiyoruz, ben ağlarken içime akıtıyorum, o kusuyor belki, belki de böyle rahatlıyor..
birgün vardı, konuştuk geçenlerde nasıl başladı arkadaşlığımız diye, güzeldi eskileri hatırlamak..
hani birisini tanırsınız da sanki yıllardır hayatınızdaymış hissi uyandırır..
ve bir gündü yine, ağlamak istedim o gün, kime ağlıycağımı da bilemedim, aslında utandım en çok, biraz çok da zayıf görünmekten korktum..
bana öğretildi ki; kimseye zayıf taraflarını göstermeyeceksin, yoksa gelip ordan vururlar seni..
ama ben anlamıştım ilk gördüğümde onu, dost olmuştu o bana..
ve ağladım..
dinleyen olmuştu, nasıl isterdim şimdi ben de onu dinlesem..
elimden de gelir mi bilmem, ne gelir elimden, ne kadar gelir...
çok söz söyleyip de büyüsünü bozacak değilim hislerimin..
ve yine bilirim ki dile düşünce sevgiler de azalır, azaltılır..
o da zaten bilir ki söylememe gerek yok tüm bunları..
ve o bilir onu sevdiğimi..
(bana bir gün "en sevdiğim puantiyeli yastık kılıfım, en güzel çikolatalı pastam" demişti, böylesine bir şeyi ilk defa duydum ben, ve o benim en sevdiğim "kırmızı berem", "en tatlı sakızlı muhallebim")
Serpilimm seviyorum seniiii

İYİ Kİ VARSIN KARDEŞİMM!!!!!!

16 Ocak 2009 Cuma

müsadenizle..


eskileri düşündüm az önce.. akordiyon sesinin verdiği huzuru.. odamın perdeleri açık renkli olduğundanmıdır bilinmez, çok aydınlıktır odam.. güneye de bakıyor, güneş her sabah odamda.. uzun yollardan geldiğimde demiştim arkadaşıma, beni anlayana, tanıyana, odama girdiğimde eğer tertemiz ve topluysa odam ve güneş de sızıyorsa perdelerin arasından içerdeki lila rekli parıltılar varsa hala, evim diyorum burası, ben buraya aitim. yerleri değişmişmidir eşyalarımın diye bakıyorum herşeye tek tek... heyecanla.. herşey yerli yerindeyse eğer yatağıma uzanıyorum, aslında hiç sevmediğim güneşin üstümde gezinmesinden rahatsız olmadan... kemiklerim ağrıyana kadar uyumak, uyumak... uyanınca şöyle demli bir çay içmek... az şekerli...

kızarmış ekmek kokusu gibi hatıralar...

özlüyorum bazen çok şeyi..

en çok da kendimi..


iyi olmaya çalışıyorum ben.. iyi olmamı haketmeyenlere bile, kızıyorum kendime işte o zaman. boşverlerim çoğalıyor..

o kadar çoğalıyor ki kendimi bulamıyorum..

sağım solum önüm arkam keşke dolu...

çarpa çarpa ilerliyorum..



ey sevgili!


"Eğ başını eğeceksen, yalnızca aşk için eğ!"


ben sana güvenmiştim oysa..


güvenmek için emeklemiştim sana, dizlerimin üstünde geldim karşına..


eğildim çok, dimdik durabilmek uğruna dinlenircesine eğildim aslında..


güçsüzlüğümden değildi, korkaklığımdan hiç değil..


"ölürüm yoluna ölürüm de yine boyun eğmem.


yakarım dünyayı uğruna ama sana eğilmem.


öyle sınırsız oyle derin oyle çok severim ki korkarsın


kuruyup çöle dönsemde pare pare olsamda yenilmem"


kimseye değil, aşka eğildim ben...


aşk kimdeyse ona..


ve şimdi eğilme sırası aşkta..



(Artık ben müsadenizi istiyim...)




for xxx the cool-makinasever

sana yazıyorum bunuuu!!!
şimdi eğlenmedim dersem külliyen yalan olacak:)
çocuklar gibi şendik, eğlendik eğlendik...
atlı karınca kıvamındaki akşamüstünde
bol mayonezli patates kızartmaları ve
tavuk burger eşliğinde sen gülümserken
ada sahillerine karşı, malvarlığımızın
süper gösterişini yaparken
ne çok arabamız varmış gibi
hepsi özel şöförlerle garaja giderken!
ben herzamanki gibi düşme tehlikesi geçirirken
istemeyerek(!?) üzerine kahve dökerken:)
salıncağa zorla sığmayı başarmış "zaaarif" popomu
aynı zaaariflikle çıkartmaya çalışırken
eğleniyorduk evet:)
skorları konuştuk, 1 di 2ydi 3 dü 5 di falan
bu maçta galip kimdi
iyi oynayan mı kazansaydı keşke
yoksa bir bilek güreşimiydi
güçlü olan mı kazanmalıydı?
kim kimi nerde kazanmaya başladı
kaybetmelerden konuşurken çok korkarken
kaybetmek de istemezken hiç aslında
vazgeçmezkennn birbirimizden
vazgeçmek istemezken
saatler geçti üstünden..
ve hala aynı çocuk içimde
zıplayarak sana doğru koşuyo..
sen bana "az ye" dedin
ama krem şantiyi hazmetmeye direnen bünyem
seni gördü rüyasında
mutlulukmuydu kabusmuydu bilemem!
sonuç:
sıradan insanın hazin sonuydu
suratında salak bir sırıtmayla bu yazıyı yazmak
senin hazin sonundu bu yazıyı sıkılmadan okumak:)
ana tema:
eee ne de olsa şanslıydım ben
sen vardın:))

yıkama ve yağlama:
iyi ki varsınnnn!!!!!!!!!

tehtid:
(hiç bir yere gitmiyorum!!)

yasemin1'e itafen.. (bu demek ki yasemin2, 3,4.. olacak:)))

o gece ölsemeydik bu gece ölebilirdik:)

replikler:

1water- başşocuuuğuumm...

başşo- birsuuuuu...

yase- bakaşşş

başşo-yaseeee

1water- kızlar yüreğim sızlar..

(tüm bunlar gerçekleşirken sevgi kelebekleri büyük bir mutlulukla uçuşmaktaydılar)

ve bir anda, hiç beklenmedik bir anda, sigarası gelen yasemin hiç bir yerde çakmak bulamayarak, süper zeki planını yaptı:
ınınınınnn...
saç maşaşı diye bişey vardı, gayet güzel saçları yakıyordu, neden sigarayı da yakmasındı?
evet sigarayı yaktı..
ama o ateşten hayır gelmedi..
başak kopuşlardayken kendi çapında
yerlerde falan, ayaklarını vuruyo, kahkaha atıyo,
zeki planımın fos çıkmasından muzdarip bir utanç içinde
ama arkadaşına da kıyamaıyo falan
neyse
sonuç:
1-maşa bir daha kullanılamadı
2-yanmadı zannedilen sigara aslında yanıyordu
3-çöp kutum tutuştu
4-yıkılmadık ayaktayız
5-ve daha diğerleri
6-ha bir de saz arkadaşları
7- size ne falan filan...

manyak insana-ismi lazım değil:)

önce ağzıma bir muzlu sakız attım
sonra tadı geçti
ardından da çilekli bir sakız
önce güzeldi
sonra onun da tadı geçti :(
neyse dedim ağzım tatlandı ya yeter
zaten istediğim de buydu
çıkarttım sigara paketinin üzerine yapıştırdım
açık pembe renkli bir sakız
turuncu sigara paketinin üzerinde
varolduğunun farkında olmamanın
tüm saçmalığıyla duruyordu..
sonra gittim bi sigara yaktım
içtim falan...
neyse dedim
mutfağa gittim, baktım baktım..
erişte, bezelye var
yoğurtsuz olmaz dedim
içinde çok az yoğurt kalmış
yoğurt kabının içine
biraz bezelye biraz erişte attım
soğuk soğuk..
karıştırınca
hafif turuncumsu bir bulamaç oldu
o da varolduğunun farkında olmamanın
tüm saçmalığıyla duruyordu
önce yoğurt kabında sonra da midemde..
yaratılş hikayemizi sorguladığımız
saçma sapan diyalogların içinde
sevgili arkadaşım ve ben
veya ben ve sevgili arkadaşım
ne farkeder ki dimi
veya ne farketmezki falan
derken
çamaşır suyunun içinde yüzen
kör balıklar gibi
kahvemizin yanındaki
kaşık şeklindeki çikolatalar gibi
arkadaşımın kafasına düşen
lamba gibi,
tavlada sürekli yenilen ben gibi
o gibi ve
biz sürekli
anlam arayışındaki
iki manyak gibiyken
büyüyemedik hala
tüm saçmalıkların içinde
saçmalamanın inanılmaz hafifliğindeydik
gülmekten ölmek lafını icraate geçirirken

ve gerçekten ölmek üzereyken bir gün

ya dedim içimden

iyi ki varmış arkadaşım

pişşt kızıııımm sana söölüyorumm

iyi ki varsın!!

(of ne saçma bi yazıydı ya ben bile inanamadım:)))))

kim için yazıldığını ve

karşılığını merak edenler baksın da rahatlasın: http://sthinmypocket.blogspot.com/2009/01/ge-kalm-yllk-yazs.html

(şu üsttekine tıklayıverince oluyo bilmem anlatabildim mi?)

12 Ocak 2009 Pazartesi

girl, you'll be a woman soon

"girl, you'll be a woman soon

please come take my hand

girl, you'll be a woman soon

soon you'll need a man"



ne kadar yalnız kalmayı düşlesek de hepimiz bir an için, mümkün değil işte..

olmuyor nedense..


yalnız kalmak için ne kadar kaçarsak kaçalım, işte o sakin sesli adamın uzattığı eli tutmak istiyoruz..


bedenleri kız olanların da ruhları kadınlaşıyor birgün..

bedenleri kadın olanlarda anlıyor gerçekten kadınlığı..


bir gün gözlerini gözlerinden ayırmadan, gülümseyerek hatta, sevişmenin zevkini tatmak istiyor insan..

her erkek, her kadın gibi..


"Come on dance around

shine upon the ground

from me to you

don't you know i'm strong

I could win the world

for you for you

don't you ever cry

I would stop breathin'

for you for you"

güzel bir rüya görmüşcesine huzurluyum bugün..

belki de güzel bir rüyaydı gerçekten..

silip attığım 83 sayfanın yerine

binlerce sayfa yazabilirim artık...

bir arkadaşım çok sever, yollamıştı bu şarkıyı...

"the answer is blowin' in the wind"

11 Ocak 2009 Pazar

dünyanın merkezi

insan olmanın verdiği dumurla
big bang
ve işte dünya
ve işte
insan evladı
ve
hadi hep beraber
dumur olalım diyen
kaos uzay insanı
sevgili kardeşim
yaratılış harikası
süper dişi

seviyorum len ben onu
heyytttt:)))

10 Ocak 2009 Cumartesi

yelkenli

vapurlar demiştim ona önce
neden diye sormuştu
sallansa da ruhum
denizi seviyorum demiştim
denizi seviyorum da hala
tuttu biraz beni
çok sallandı
dalgalıydı fazla
inmezdim yoksa

çünkü o bilir

"eski fenerler eski gemiler içindi"

yeniden başlamak için hayata

gemi değil de belki
bir yelkenliyle
rüzgarla..
yepyeni bir rüzgarla..
gidiyorum..

9 Ocak 2009 Cuma

kaçış

kendimden kaçmak için sana gelmiştim
kendimle başbaşa kalmamak için
hastaydım yine o zamanlar
hep o öksürüklü halim
bitkin yorgun..
o zamanlarda da küfrederdim
kendimi de sevmezdim çok
tıpki şimdiki gibi..
önce ben kaçtım
sana geldim..
sen de bana kaçtın
ama kendi evindeydin
kendine kaçtın sen de..
bana kaçarmış gibiykende..
ikimiz de sende buluştuk
daha güvenliydi senin evin..
ben sonra
kaçmak için birşeyden
uyumamaya başladım
yazmaya..
daha çok yazmaya..
benim kaçışlarım seni korkuttu
sende başladın kaçmaya
sen kaçtıkça uyumak istedin..
uyudukça kaçtın..
ben uyanıktım hala
aynı yatakta uzanamadık
birimiz uyurken diğerimiz uyanıktık..
ben kaçmaktan yoruldum
dinlenmek için uyudum sonra
sen doymuşken uykuya
sen geldin sonra..
ben çıkamadım yataktan
gözlerim kapınıyorken uykusuzluktan..
ben uyudum çok
uyanmak istedim..
uyandır beni hadi dedim
gerçeği ver bana
rüyayı değil diye..
ikimizde kendi yataklarımızda
açtık gözlerimizi..
ellerimiz gidemedi telefona
telefona giden ellerimiz
konuşamadı..
konuşan dudaklarımız
söyleyemedi..
söyledik sonunda
söylenenler gerçekti..
her kaçış kendini kovaladı
bu hikayede..
her kaçan kendi uykusundaydı
uyanmaya geç kaldık..
başka bir rüyaya giderken
başka bir gerçekte
elbet buluşmak üzere..






kedi maması-orda burda şurda

orda burda şurda yazıyorum.
nedense, bazen sırf saçmalık olsun diye.
hani "bende yazıyorum" demek için bazen de sadece.
yazarken bazen yine
orda burda şurda
istiyorum ki
orda burda şurdanın da dışında
olanlarda da yazayım.
kafam değişik çalışıyormuş
öyle demişti birkaç arkadaş zamanında
çok da g.tümde!
hayır götümde yazmaktan çekindiğimden değil
araya bir nokta koyunca daha hoş gözüktüğünden gözüme.
neyse ne diyodum
birisine yazıyorum çoğu zaman
o birisi dışında herkes anlarken
o birisi dışındakilerin hepsi üstüne alınırken
ve ben buna gülerken
çok da umrumda olmazken hayat tam o anda
o'nun beni değil de
kendi orda burda şurdasındakileri
okuyor olmasına atıyorum kahkahamı!
ben ona en çok yakışacak parfümü vermişken
o başkalarının eşantiyon diye verdiği parfümleri kullanıyor
üzerine başka hayatlara ait kokular siniyor
buna da gülüyorum!
ünlem koymam sinirlendiğimden değil
sinirlensem küfrederim ben
veya ünlemlerim çoğalır..
neyse..
söyleceklerim bitmedi elbet
ben ona fırından yeni çıkmış ekmeğimden
bir parça koparıp verirken
onun gözü
onun orda burda şurdasındakilerin
bayat ekmeğinde!
midesini bozacak yazık
hiç de gelemez böyle şeylere..
"güzel bir gün ölmek için" demiş ya
şarkıcı kişi
güzel bir gün öldürmek için de..
beni anlayanlar varmış
anlamayanların içinde..
buna sevinirim işte!
burdaki ünlem de sinirden değil
veya öyleyse de size ne..
komik bir film izledim bugün
romantik komedi,
ben hep romantik komedi tadındayım ya
öyle yazıyorum iletilerime
millet illet olsun diye!
kıssadan hisse aşklar yaşayarak
sonradan düşünce de çok çok gülerek
işin komedi kısmını kıvırabildim
ama romantik durumlar
teğet geçti hep
vay anasını dedim ben de!
bugün güzel bir gündü
yaşamak için
biraz işin romantik kısmına
dokunabildim.
çok da gevezeymişim anladım.
biraz da sakar
düdük diyenlerde olur elbet
patates kıvamındaki hayatıma
ben daha çok kedi maması olmayı tercih ederim
en kalitelilerinden ama
kedileri sevdiğimden çok
şimdi bir tanesi yanımda
kıvrılmış uyuyor
rüya görüyor belli
bir başka kediyi kovalıyor olabilir
o da kendi
orda burda şurdasında..
en kısa zamanda görüşmek üzere
oralarda
buralarda
şuralarda..





ruhunu ödünç ver bana!




Duygusuz bir eylemden ibaret bir kadın tadını damağına katarken, senin içinde binlerce sen vardı… Ve sanki her bir zerreme gözlerini dikmiş ayrı ayrı insanlar vardı içinde.. Ben delice konuşurken seninle ve belki de kendi kendime, sen sessizlik hakkını kullanıyordun.. Yine.. Yine…

Ve sen kelimelerimi çalıyordun..
Ben söyleyemiyordum…

Sanki yüzlerce binceler insan bana bakıyordu senin dışında, sen ve diğerleri vardı hayatımda… Sen ve senin dışındakiler..

Yıllar önce bestelediğim bir şarkının, hani öylesine, amaçsızca, bir kahramanı bile olmayan bir bestenin kahramanı oldun sen..
Ben yıllar önce seni anlatmışım ve kendimi…
Şimdi mırıldandım, daha az önce…
Ne güzel anlatmışım seni..

Bir dağın zirvesindeki kartopuyum, her itilişimde aşağıya, düşerken büyüyor, büyüyorum….
Hem kendimden hem de senden bir şeyler katarak kendime çoğalıyorum sanki…
Binlerce oluyorum ben içimde…
İçimde binlerce kişi…
Sen açık oturumda tartışıyorsun beni, o içindeki diğerleriyle..
Sorgu da bitmiyor, sual de…

Senin karşında idamı bekleyen mahkumlar gibi hissediyorum kendimi..
Ne zaman öleceğimi merak ediyorum..
Kelimeler ağzımdan, patlamış bir borudan fışkıran sular gibi hiç düşünmeden çıksın istiyorum...

Sonu nereye varacaksa varsın…

Ve sen yine…
Kelimelerimi çalıyorsun
Söyleyemiyorum…

Hayatta tek ihtiyacım olan şeydi
Tereddütsüz bir ruh…
Sonsuz aşk
Lanetli bir tereddüttü
Diye fısıldarken
Beynim kara bir dantel ören
Örümcek..
Ağlarıma takılmış bir böcekti
Beynimin orta yerinde
Ölü bir böcek…
Kanımdan daha sarhoş
Bir bardak şarapla
Çakırkeyif gülümsemesi dudaklarımda
Kime baktığımı bilemezken,
Tanıyamamışken tam da
Karşımda duranı
İçimden sana sesleniyordum..

“Ruhunu ödünç ver bana
Ona ihtiyacım var!”

Binlerce ayak izinde
Binlerce sigara izmaritinde
Günün ilk koşturmasıyla kuruyan dudaklarda
Karşılaşıyorduk senle..
Göz göze geliyorduk bazen de
Ya da burun buruna…
Kulaktan kulağa fısıldıyorduk
Bu büyük çığlığı…
Sana ihtiyacım var
Ruhunu ödünç ver bana….


“Nehirler akar mı bu bozkırın ardından
Suyun içinde balıklar boğuluyorken
Güneş doğar mı bu gecenin ardından
Örümcekler beynimde dolanıyorken..”


“Bir tek cevap vardı aslında
Söylemesi zor olsa da
Ölmek de yaşamak da birdi aslında
Ruh bedene fazlaymış
Kimi yaşar kimi kaçarmış
Bir ipte iki cambazmış
Sevişmek oysa…”

bu şarkının bittiği yerde


Gecenin ve içinde sakladığı tüm sırlar adına
özür diliyorum senden
Tüm bu sessiz dualar ve korkarak işlenen suçlar
Ve tüm yalvarışlar cesaretini toplayıp da bir gün
Karşıma dikildi
Gözlerini gözlerimden ayırmadan
Sivrilmiş dişlerini göstererek
Kan akıtmaya yeminli aşklar
Son damlasında kayboldu rakının!
Nefesimdeki sarhoşluğu koklayarak
Deniz fenerinin altında
Çıldıran denizin, amaçsız vuruşlarıyla dalgaların
Vücudumdan ayrılmak isteyen ruhumun
Yer çekimine inat yükselen ve titreyen
O çok üşümüş benliğimin
Senin için kurduğu o tek hayale inat
Delirmiş dalgaların içinde boğulmak istiyorum!
Islak saçlarının dokunduğu her yeri titreten
Ve dokunduğu her yeri ürperten parmaklarının
Bir enstrüman çalar gibi ama bazen bilinçsiz
Dünümün bugünümün ve yarınımın şarkısı
Parmaklarından dökülen..
Mor bir düştü, yarı tanrı yarı insandı hayalet
Duvarda yumruğum, etimde dişim
Acıyordum, ağlıyordum!
Ve öfkeyle çığlık atarken
Deniz fenerine bakıyordum
Bulutlu muydu gökyüzü
Ay nerdeydi?
Soramıyordum
Sürünürcesine kaçıyordum gölgemden
Sevişircesine atlıyordum denize…
Bu şarkı biterken..
Bu şarkının bittiği yerde…

8 Ocak 2009 Perşembe

KaraKedi


İçimizdeki katiller..
Elinde bıçakla oyun oynayan çocuklar..
Kibritin yaktığı ateş, bıçağın kestiği ten…
Kadehteki dudak izi..
Yazılmamış kağıtlar..
Gökkuşağının kayıp rengi..
En zayıf halka..
Puzzle’ın eksik parçası…
İlk dokunuş..
Son gözyaşı…
Müziğini arayan sözler…
Midye kabukları..
Su kabakları…
Cevabını kaybetmiş bir soru…
Ve kara bir kedi..
Şimdi arıyordu seni..
Yanımdan geçti..
Daha şimdi yanımdan geçti..

"ölme sakın hayat güzel"-özür


yazmazdım aslında sana.. birbirimizin günlüğü olmaya söz vermiştik.. ben döndüm sözümden sen değil.. hep bir özür borcum vardı sana..

özür dilerim..

"Hani boyle sabah uyanırsın da pencereden bakarsın, oyle pusludur kı hava; sabah 11 de bıle boyle sankı aksam oluyomus gıbı bır hıs verır ınsana.. sankı bı yakının ölmüş gibi bir his vardır ıcınde.. yada sevgılının senı terketmesınden sonrakı gunlerı yasıyosundur ayakkabını baglarken kapının onunde...sonra ıstemıye ıstemıye sokaga cıkarsın, moralın cok bozuktur ama bı sebebıde yoktur hanı..
tam dısarı cıkıp apartmanın kosesını donerken , bir kac sonbahar yapragıyla bırlıkte ruzgardan ucu$an ama ordakı anafora takılıp cok ta uzaga gıdemeyen - sankı bır fılmın yada klibin yavaş cekılmıs bır sahnesı gıbı - sureklı oldugu yerde donup duran beyaz bı poset vardır ya hanı...
HAH.. ISTE TAM DA O PO$ETIN YERINDEYIM SU ANDA....."
bana kendini tarif etmiştin birgün, okuduğumda küçülmüştüm, o kadar küçülmüştüm ki tek bir sözcüğe sığabilecek kadar..

keşke..

isterdim ki yine eskisi gibi küçülüp küçülüp avuçlarının içine sığacak kadar olayım..

beni yerden al ve göz hizana getir.

kahkahanı atarak o güzel küfürlerinden birisini savur dünyaya..
koy g.tüne diye!

cesaretimi kaybettiğimde, inançlarım tükendiğinde, kendimden nefret edip de kaçmak istediğim her anımda sana sığındım ben..

günlüğümdün sen benim, ben bozdum oyunu, ben gitim..

yazamadım, günlerim yoktu yazacak..

ne yazacağımı da bilemedim..

ne anlatırsam anlatayım, gözlerini benden kaçırmadın,

tüm şarkılarımı sevdin sen, tüm yazdıklarımı..

ben sen sevdin diye sevdim kendimi de,

bana beni sevdirttin yeniden..

iyi ki vardın..

hiç gitmedin biliyorum..
hep ordaydın..

hayat güzel dedin diye ölmedim ben..

"ölme sakın hayat güzel"
ve sen de ölme..


7 Ocak 2009 Çarşamba

archive-again

You're tearing me apart
Crushing me inside
You used to lift me up
Now you get me down
If IWas to walk away
From you my love
Could I laugh again ?
If I Walk away from you
And leave my love
Could I laugh again ?
Again, again...
You're killing me again
Am I still in your head ?
You used to light me up
Now you shut me down
If IWas to walk away
From you my love
Could I laugh again ?
If IWalk away from you
And leave my love
Could I laugh again ?
I'm losing you again
Like eating me inside
I used to lift you up
Now I get you down
Without your love
You're tearing me apart
With you close by
You're crushing me inside
Without your love
You're tearing me apart
Without your love
I'm dazed in madness
Can't lose this sadness
I can't lose this sadness
Can't lose this sadness
You're tearing me apart
Crushing me inside
Without your love
(you used to lift me up)
You're crushing me inside
(now you get me down)
With you close by
I'm dazed in madness
Can't lose this sadness
It's riping me apart
It's tearing me apart
It's tearing me apart
I don't know why
It's riping me apart
It's tearing me apart
It's tearing me apart
I don't know why
Without your love
It's tearing me apart


videosu için, (şiddetle önerilir)
http://www.vidyotv.com/izle/220490/muzik/archive--again

sadece şarkıyı dinlemek için,
http://www.archive.org/details/Archive-Again

kırık ayna


kırıldı ayna..
kırılmadan önce pusluydu zaten,
ama kırıldı işte..
yok aynada yüzüm artık
gözlerim yok
dudaklarım yok..
içime akıyor sözler
sana doğru değil
bu yüzden sildim ne varsa
hikayeyi bitiremeden
bitmesini istemeden
yarım kalsın diye sırf
biraz acı çekmek uğruna
biraz daha hassas
ve biraz daha
hastalıklı olmak uğruna..
gitmek uğruna..
ve onun uğruna
her ne varsa
ve
her ne pahasına olursa..
kırıldı ayna
benim yüzüm değildi o
olmasını da istemezdim
çirkindim zaten ben
bakamıyordum da fazla
kendimi görmek istemezdim ama
çirkin de görünmek istemezdim
kırıldı ayna
boşluk kaldı geriye
tanrıya bakarcasına bakıyorum
ne farkeder insan olmasam
veya ben olmasam
neye yarar sözler
kırılmışsa ayna
ve kırıldı ayna
yerleri süpürdüm
çöpe attım
tüm yüzleri çöpe attım
kendim de dahil
konteynırlarda..
üstünde ruj lekesi olan bir izmaritle
yan yana uzanıyorum
dünden kalan içki şişeleri
belkide gözyaşının silindiği bir mendil
tam yanımda duran
parçalarımın...
bir kediyi ezmiş dün gece bir araba
o da şuan yanımda
kendine güvenli bir yer ararken
ezilmiş hem de
biraz sıcak
ve biraz sevgi uğruna..
kırıldı ayna
yüzümü göstermemek uğruna
kırıldı ayna
yüzlerden sıkıldığı için
kırıldı ayna
biraz sevgi ve sıcak uğruna
kırıldı ayna
çünkü kırılmaya yeminliydi
ne pahasına olursa..

6 Ocak 2009 Salı

örümcek


boş bir odanın tavanında, en uç köşede, kendi kendine ağ örmeye çalışan bir örümcek. tuzak kurmuş bekliyor. neyi? kimi? yaşamak için tuzağa düşürmek zorunda, can almak zorunda. zarif ayakları var, benim hiç zarif olmayı beceremeyen ayak bileklerime inat, öylesine zarif ki...


bir çay koydum kendime, ilk yudumu dahi almaksızın, soğudu bardağın içinde. ağzına kadar dolu bir bardaktı. bardağın boş kısımlarını da görmek isterdim hayatta hiç olmazsa bir kere.. hep doluydu işte. hep dolu kısımlarını gördüm. herkesin sahip olduklarıyla gurur duydum ben.. sahip olmadıkları veya olamadıkları için gülmedim, güldürtmedim de kimseye. bir üflesem örümcek ağları sallanacak, bir dokunuşta yokolacak.. ben tuzak kurmadım ki kimseye, bu yüzden yıkmadım da tuzakları.. belki birgün o tuzaklara düşmek isterim diye..


havaya söylenmiş onca söz.. hep konuşmuşum da gezegenin bin bir yerine savrulmuş sözler. birisi sana çarpıp da geri döndü bana şimdi. tam sırtını dönmüşken sen bana ve ben de tam yüzümü çevirirken sana. gözgöze gelmeyi beceremedik bir türlü, gözlerimi kaçırdım hep ben biliyorum..
çünkü;

daha güçlüydü senin ordun, benim ordularımın aksine.. yıkıldı bu krallık..

şimdi göç zamanı...

başka yerlere..

başka bir yerde...

belki tekrar karşılaşmak dileğiyle...

1 Ocak 2009 Perşembe

cem adrian

"Kalbini kim kırdı…
Artık mavi değil mi denizler, gökyüzü eskisi gibi…
Kanatlarını kim çaldı…
Artık sende değil mi umutların, bu sessizliğin eskisi gibi…
Al! Sar kendini bu tülden duayla sarın üşüme gelir geçer de kendine…
Çarp! Savur kendini bu yalnız şarkıyla, itiraf et kendine o gitti…
Bir adam severken, bir adam giderse…

Bir adam gülümserken, diğeri ölürse…
Gözyaşın düşerken, sözlerin biterse…
Ardından uzanırken, ellerin titrerse…
Öyle kal, öyle kal…
Aşk hep sende! "

Cem Adrian