28 Haziran 2009 Pazar

bahanem yağmur

öyle romantik birisi falan olduğumdan değil, yada annemin telaşla "aa yağmur başladı, balkonda çamaşırlarım var, koş koş" demesinden değil (dünyanın en önemli sorunuyla karşılaşmışız edasıyla)
ya da yağmurdan bahane bana gelemeyecek olan sevgili atz'nin bu durumu çok da umursamamasından değil duygusallığım.
terledik es de kurtulalım demiştim de üflemekle yetinmişti kimileri,
lodos mu bu gelen? anlamam da öyle "rüzgarlar"dan :))
ohh nasıl da güzel şimşek çakıyor.
yağdı yağmur çaktı şimşek, sen de mi şair oldun be eşşoğlueşşek diyebilirsiniz
walla kabulümdür bugün.
ne derseniz deyin!
hani isterdim bende yağmur altında dolaşmayı falan, şööle el ele, pek de romantik olurdu.
sigara içmek için yağmur almayan bi yer bulma çabası, böyle sıcak çay içmek falan...
birisi de bana "yağmurda çok güzel görünüyosun" falan dese, yerden bi çiçek koparıp verse, "çiçek alıyım mı" sana diye sormadan,
"gelirmisin" dediğim de bilmem veya olabilir demese..
yani böyle şeyler işte..
hayal bi nevi, çok da gerçeklik payı yok!!!!!!
şuan tek gerçek beni bekleyen tablolarım.

sıkılıyorum bugün çok..
bahanem yağmur değil
duygusallığımın...

(Did somebody make a fool out of you??? eşlik eder)
"tanrı zar atmaz."

Einstein amcamız nasıl güzel söölemiş.

bööle de bi sayfa var okuyun derim değişiktir.

http://www.birey.com/avnia/mc/all/zar.htm

27 Haziran 2009 Cumartesi

yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek diye tam buna denir şu sıralar.
az kaldı tezin bitmesine,
deli gibi kıskanıyorum, hiç bir işi olmayıp boş boş oturan insanları.
piknik yapmak, motorla gezmek ve bol bol yemek yemek istiyroum hep.
bir sürü film izlemek istiyorum eve kapanıp.
tezim bitsin kutlıycam kesin:)
dua edinnn

24 Haziran 2009 Çarşamba

rüya

çok acayip bir rüya gördüm.
sabah uyandığımda bir an devam edebilirim belki diye uyumayı denedim ama uyuyamadım.

rüyamda içi boş bir havuz vardı. içi beyaz fayanslarla kaplı kocaman ve derin.
içine girip gizlice sigara içicekmişim ( ki çocukken de ankarada akrabaların boş havuzunda aynısını yapmıştım)
içiyorum, bitiyo ve çıkamıyorum havuzdan boyum yetmiyor, tırnaklarımı fayansların arasına sokup kendimi yukarıya çekmeye çalışıyorum ama gücüm de yetmiyo.
napsam diye düşünürken, birden su dolmaya başlıyo, hava çok sıcakmış çok hoşuma gidiyo böyle serin serin.
ayakkabılarım ıslanmasın diye çıkartıp havuzun dışına fırlatıyorum, sonra altımdaki pantolonun paçalarını kıvırıyorum. bekliyroum.
ordan atz geliyor, benim dizlerime kadar dolmuş havuzdayken ben yukardan bana bakıp sigara içiyor, "çıkamadın mı?" diyor, yok diyorum, bişi getirsene basıp çıkıyım bir kaya parçası gibi ( ki çocukken de kuzenim bana böyle yardım edip çıkartmıştı) olabilir diyo ve sigarasını havuza fırlatıp gidiyo.
coosss diye sönüyo sigara.
ben bekliyorum.
o sırada geçen gün atz ile gördüğümüz martı yavrusu geliyor, (çok susamıştı, su içirmiştik) hop atlıyor havuza, yüzmeye başlıyor, havuz da doluyo bu sırada
gözleri de yeşilmiş martının, ne garip diyorum içimden, şaşırıyorum,
o sırada martı konuşmaya başlıyo, ama bana çok normal geliyo bu durum (rüya sonuçta) iyice dolarsa havuz zaten su seni kaldırır çıkarsın diyo, evet ya bari bekliyim dolmasını diyorum.

o sırada kedi miyavlaması duruyorum, bi bakıyorum bizim bahçedeki kedi( geçen gün birisi atmış sokağa 4-5 aylık dişi yavru kedi kısırlaştırmışlar ameliyat izleri duruyo böyle) bana bakıp miyavlıyo.
korkuyorum git falan diyorum, düşerse boğulur diye düşünüyorum. sonra havuzun kenarına oturup yalanmaya başlıyo, su yükseliyo bayağa, tek elimde havuzuın kenarından tutuyorum, o sırada atz geliyo, telefonumu tutarmısın diyo ve gidiyo, tek elimde telefonu tek elimle havuzun kenarına tutunup beklerken telefona mesaj geliyo.
garip bi blackberry bi türlü öğrenemedim nasıl açılıyo nasıl okunuyo mesajlar, tek elimle debeleniyorum mesajı açmaya, sinir oluyorum ama çok da merak ediyroum, bi türlü açamıyorum..
bizim kedicik de ameliyat yerindeki dikişi iplerini dişleriyle çıkartmaya çalışıyo böyle ( ki ben hiç iğrenmem tiksinmem böyle şeylerden ama, onu ilk kucağıma aldığımda elim o iplere deyince içim kalkmıştı) hafif kanamaya başlıyor, yalıyo ve ipleri çıkartmaya çalışıyo, o kanı yaladıkça ben kötü oluyorum, bağırıyroum yapma diye ama o dinlemiyo, sanki o iplerden rahatsız olmuş gibi, çıkınca hemen veterinere götürürüm diye geçiriyroum içimden, kendine zarar vermesin.
neyse böyle sıkıntılı sahneler devam ediyo, bir kısmını net hatırlamıyorum.
havuz doluyo, teelfonu kenara koyuyorum, kendimi çekiyroum yukarı, oturuyroum kenara, sonra havuza bir sürü martı ve ördek geliyo, yüzmeye başlıyolar, bir anda hafifliyorum, mutluluk duyuyorum..
kediyi alıyroum hemen, ipler çıkınca ameliyat yeri açılmaya başlamış böyle, hemen gidiyim diyorum, atz nin telefonuna bakıyorum son aranan numaralarda bi numara var, hemen arıyorum, bir kadın çıkıyo, atz duş alıyo terlemiş diyo, kimsiniz siz diyorum, asıl sen kimsin" diyo bana ve kapatıyo telefonu. tekrar arıyorum açmıyo, bikaç defa arıyorum açmayınca sinirlenip telefonu havuza fırlatıyorum ve gidiyroum veterinere, biz yolda giderken kedinin yarası iyice açılıyo iç organları görünüyo, midem bulanıyo, sonra veteriner alıyo, düzelir bişey olmaz diyo.
ben hiç bekleyemiyorum, hemen çıkıp gidiyorum.

sokağın kenarında bir parti varmış, insanlar giyinmiş dans ediyo, tuvaletinizi kullanabilirmiyim diyorum, tamam diyolar, tuvalet çok süper lüks böyle, her tarafta duş jelleri, parfümler, kocaman bir ayna var, ama çok çirkin görünüyorum orda ben, üstüm başım berbat, tuvalete gidiyorum, oturuyorum, çişimi yapmaya başlıyorum, simsiyah akıyo, korkuyorum hastalandım bişi oluyo diye, sonra sifonu çekiyorum ama gitmiyo bi türlü, su akıyo ama gitmiyo.
çıkıyorum ordan da
sonra kendimi eminönünde buluyorum birden, hemen motora koşuyorum biniyorum, motorun arkasına halatla başka bi motor eklemişler çekiyo bizim motor diğerini, tam galata köprüsünün altından geçerken, yukarda atz yi görüyorum, bağırıyorum "neden gelmedin" diye, aradım açmadın diyo
ben de "sinirlendim, telefonunu havuza attım" diyorum.
motor gidiyo kadıköye doğru, sonra da uyandım..

yani aslında çok mantıksız bir rüya farkındayım ama devamını merak etmiştim, uyuyamadım da sonra,
unutmamak için yazdım, uyanır uyanmaz, bir anlamı vardır diye mutlaka..
yada sadece kıçım açıkta kaldı..

23 Haziran 2009 Salı

tual'den sen ve ben adlı şarkıya sarmıştım eskiden, şimdi yine sardım.
her dinleyenin ne sıkıcı şarkı dediği şarkı ama olsun;

dinlemek isteyenler için;


http://www.plak1.com/dinle/tual/sen-ve-ben/6614.html
içinde hayaletlerin olmadığı bir ev benim için aşk.
hem de ölümlerinden benim sorumlu olmadığım..
veya sorumlu tutulmadığım.

tüm gece kendimi bir pislik gibi hissettim.
geçtiğim yollardan, tekrar geçmeye halim de yokken,
sabretmenin ve sevmenin bencillik sayılamasına göğüs geremeyeceğim uzun yollardan
bir daha geçmeyeceğim.
tüm bunları hissetmeyi haketmemişken üstelik.
savundukça kendimi ve dinledikçe onu, duyduklarım daha da anlamsızlaştı.
konuşan dudaklarını hayal ettim sadece..

içimde inanılmaz bir boşluk var dün geceden beri
bunu itiraf etmekten korkmuyorum veya utanmıyorum.

kendi aldığım sorumluluklardan, üstüme yüklenen sorumluluklardan, belirsizliklerden, gitmelerden, kalmalardan öylesine yorgunum ki, benim evim dediğim evimizden kaçıp gitmek istiyorum.
hayaletler uyutmuyor geceleri artık.
gözlerimi kapatmak istiyorum sadece biraz...

Bir düşün içinde bir düş

Alnına konsun bu öpüş!
Ve, şimdi senden ayrılırken,
İtiraf edeyim ki-
Günlerimi bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama, umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düş içinde bir düş.

Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
Haykırışları içinde duruyorum:
Ve altın kum taneleri
Tutuyorum avucumda-
Ne kadar az! Ama nasıl da
Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine
Ben ağlarken - ben ağlarken!
Ah Tanrım! Daha sıkı
Tutamaz mıyım onları?
Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız
dalgadan?
Bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?


Edgar Allen Poe

isimsiz

Sevilmek mi?-öyleyse bırakma yüreğini
Şimdiki yolundan ayrılmaya.
Olduğun herşeyken şimdi,
Olmadığın şey olma.
Böylece kibarlığın, lütfun,
Aşkın güzelliğin,
sonsuz bir övgü konusu olacak yeryüzünde,
ve aşk-basit bir görev.

Edgar Allen Poe

22 Haziran 2009 Pazartesi

özel

özel isteklerim oldu bazen, benim özelim olarak kalmaya mecbur bırakıldı.
"ters kimlik" oluşturmak konusunda ustalaşan ben, "yeme" diyince yiyen, "yapma" diyince yapan, "sevme" diyince seven ve "gitme" diyince giden ben..
karşımdakinin niyetini sorgulamaksızın, iyi veya kötü demeden aksini yapmaya çalışarak kendimi savunan ben.
sürekli günah çıkarıyorum.
belki de belirsizlik bu kadar fazlalaşınca hayatımda, günah çıkarırken bile bi yandan kendimi savunuyorum.

hiç bir oyun kartlar açıkken kazanılamaz!

herkes saklamakta haklı "özellerini"
ve işte son zamanlarda da buna kafayı taktım ben..

"Özdeyişler halinde ve kanıyla yazan kimse okunmayı değil, ezberlenmeyi ister"
F. Nietzsche

ezberlenmeyi istiyorum
bende
okunmayı değil
bu kadar açmışken "özelimi"

20 Haziran 2009 Cumartesi

aynanın karşısına geçip kendi kendime küfür ettim, küfür ederken surat ifademi merak ettim.
çünkü geçenlerde hastaneye annemin mr sonucunu almaya giderken, bir kız sevgilisine bir olay anlatıyordu ve benim burda bile söylemek istemediğim küfürler ediyordu, bir kart horoz kahramanımıza, yaşlı piç gibi çok hafif küfürden tutun da, tüm ailesini kapsayacak sevgili dolu hareketleri yapmasını önermeye kadar gidiyordu.
bi an koktum, ben de mi küfrederken böyle iğrençleşiyorum, böyle buruşuk bir surat ifadesiyle, dövecekmiş gibi tavırlar mı sergiliyorum.
ama beklediğim gibi değilmiş.

bence bana gayet yakışıyor. her ne kadar manita küfretmemden hoşlanmasa da ben çok rahatlatıcı olduğunu düşünüyorum.
bir de "bööle sözler senin gibi bir kıza yakışıyor mu?" lafına kıl oluyorum.
o zaman daha çok küfredesim geliyor.
bugün biraz daha rahatladım.
bi süredir aynalara bakmaktan rahatsızlık duruyordum.
çirkinleşmiş hissediyorum kendimi iyice.
özellikle yeni boyanmış saç diplerimin kırmızı halini görmeye dayanamıyorum.
ha bir de, boğazım ağrıyordu, aynanın karşısında bol bol bademciklerime baktım güldüm.
zor oluyo bakması, bööle derinden bi "eaaee" dediğinde daha iyi görünüyo.

sıkıldığınzda bakmanızı tavsiye ederim.
sevgiler:=)

19 Haziran 2009 Cuma

elde malzeme çok paylaşamıyorum paylaşamıyorum!

18 Haziran 2009 Perşembe

ulusal gerdek gecemiz hayırlı olsun.

bihter behlüle verdi sonunda.
hepimiz boşaldık rahatladık.
(ref. no: atz-2009)
topluca bir "ohh" çektik.

izledim ama tatmin olamadım diyenler için hafta içi hergün tekrarı varmış.
herkese duyurulur.

17 Haziran 2009 Çarşamba

aslında uyku düzenim bozulmazdı da, manitayla sabah 5 e kadar süren bir kavga sonrası bende ipler koptu.
aslında saat 3e kadar kavga ettik gerisi toparlama konuşmaları ve fısıldaşmalardı.
ee sonra? tabiki uyku düzeni bozuldu bi kere, ardından gelen sinir krizli günlerim, sabaah kadar kusmalarım derken, dün de bombayı tezimi yazarak patlattım 3 e kadar:)
şimdi her insanevladı için normal gözüken şeylerin, benim gibi keyfine düşkün uykucular için bir blog konusu olabilmesi hepinize garip gelebilir.
acayip stressliyim dostlar, londraya gitmeme az kaldı, ortada hala teslim edilecek tez yok!!!
gitmemi isteyenler istemeyenler arasında sıkışıp kaldım..

4 saatlik uykuyla sesleniyorum burdan, ekmek arası peynir domates ve çay içerek yazıyorum.
kendimi son zamanlarda bu kadar çok deşifre etmeme bir anlam veremiyorum.

bugün resital var, birazdan çıkıyoruz, çok merak ediyorum bakalım nasıl olacak:)
videolarını bol bol koyacağım sevgili basçı arkadaşımızın:)
sevgiler hürmetler selamlar
iyi varoluşlar
boktan yokoluşlar dilerim:)
dün gece sabaha kadar kustum, bi ara kafam tuvaletin içinde uyuyakalmışım.
berbat bi geceydi. bugün de hiç bişi olmamış gibi utanmadan 1 kg dut yedim.
bikaç gün ses çıkmazsa bilin ki hastanelik oldum:)))

16 Haziran 2009 Salı

insanın peşini bırakmayan geçmişi ve korkuları çok yorucu bugün gerçekten anladım.
sevgili değil de dost gibi konuşmak bile zor bu zamanlarda..
neden korkuları üstlenmek zorundayım.
neden özel olmayı başaramadım hayatta..
her kelimede cevaplarımı alıyorum ben..

duymak istemediğim cevaplarımı...

15 Haziran 2009 Pazartesi

çok garip bir gün;
sürekli birileri veya bişeyler hakkında fikir yürütüyorum.
nedenler ve sonuçlar arasında sıkışıp kaldım,
çok mu iyiyim çok mu kötüyüm yoksa ikisinin arasında muallaktamıyım,
yoksa bir hiç miyim
veya hep varmıyım?

soru işaretleri dolu cümleler var son zamanlarda bende
ve kimsenin de cevabını bilemeyeceği ve veremeyeceği

odamdaki halıları kaldırdım.
çıplak ayak soğuk zemine basmak kadar güzeli yok
ama hayalimdir hep
evimde halıların üzerinde sevişmek ve uyumak..

özledim ..

14 Haziran 2009 Pazar

aşk nedir? (29)

cevapsız sorularla uğraşmamaktır.

giden kadına

demek gidiyorsun
katili olduğun hayatı terkedip
sen de pes ediyorsun!
tüm ölüleri bırakıp
mezarında başbaşa...
kadınlığını en güzel
parfümlerle sakladın
derinin bin kat altına
ten kokusundan utandın
üzerinde terleyenlerden
kaçmak için
saklandın hep
en olmayanlara..
bir hayali süslemenin
en korkunç yanıyla
başbaşa kaldın
bak işte!
aşk, senden bir adım ötede
tanımıyormuş gibi yap
ve çek git !
hadi! dişlerini kamaştıran
ekşiliğini suratına hapset
ve öyle git...

12 Haziran 2009 Cuma

aslında yatmıştım ama tekrar kalkıp yazmaya karar verdim.
hipnotize olmuş gibiyim son bikaç gündür.
durup öylece, düşündüklerime hakim olamadan düşünüyorum.
bana ait anlar arıyorum delicesine, çıldırmışcasına.
aklımı oynatıyorum sanki en saçma müziklerin eşliğinde..
bir şarkının 5 snlik bölümü için tekrar tekrar dinliyorum ne hissettirdiğini anlayamadan
ve buna da anlam arayarak..
herşeye anlam aradığım gibi.
"aşk bir anlam arayıştır" demişti eskilerden birisi..
bu blogu asla okuyamacak birisi..
eksik parçama kavuşabilirsem tam olucam.
vermesini beklemeden çalmak istiyorum sanki.
hırsızlar gibi gizli gizli çalmak istiyorum.
o uykudayken rüyasından çalmak istiyorum.
yanımdayken bedeninden..

yazdan nefret ediyorum, balkonlardan ve pencerelerden..
yüksek binalardan da..
büyük bir ızdırap oluyor, yukarıdan aşağıya bakmak..
neden bu kadar büyük bir istek var atlamak için, ama ölmek için değil.
garip bir merak, içinden çıkamadığım..

sigaralarımı yarım içiyorum..

bitirmeye cesaretim kalmıyor aşağıya bakarken.
tıkanıyorum..

ve yine acımaya başladım herkese herşeye..
içimdeki boşluk büyüdükçe, başka şeylere acıyarak dolduruyorum boşluklarımı
içimde, dışardan bakılınca görünmeyen ben, kendini daha büyük hissettikçe..

ben başkalarının gözünde ufaldıkça..
içimdeki büyüdükçe..
ben ufaldıkça..
ben büyüdükçe..

aşk nedir? (28)

sadakattir.

aşk nedir? (27)

çıplaklıktır.

10 Haziran 2009 Çarşamba

heyecanla açıp baktığımda o çok beklediğim kelimeleri yanyana görememenin üzüntüsündeyim şuan..

(evet adsız: kendimi parçalamak istesem önce parmaklarımdan başlardım.)

ruh ve bedenin ne demek olduğunu kavramak isteyen herkese öneririm bir kere olsun bir ölüyle yanyana gelmeyi.

"hadi nefes al" demek istiyor insan en tanımadığına bile, geri geleceğini hayal ediyor bir an..

ruh ve beden..

birbirine ne kadar muhtaç ve birbirinden ne kadar farklı

ruhun bedene ihtiyacı yok eğer yeterince özgür olabilmişse..
ama bir beden ancak hayallerine götürebilir onu, bu hayaller dünya ile ilgiliyse..

bugün kızgınlıklarım çok, 3 saat boş boş beklemekten midir, yoksa yarım saatlik bir mola almak isterken en sevdiğimden, 1 dk boyunca gözgöze gelmeyi becerememektenmidir bilinmez.

hayatta bir işe yaramanın ne kadar önemli olduğunu biliyorum ama hayatta işe yaramadığımı düşünenlerin mi işine yaramıyorum onu çözemedim henüz.

45 dakika boyunca durmadan yürüdükten sonra, kulağımda son ses müzikle, kimin yürürken kıçıma baktığını, kimin beni eleştirdiğini, kıyafetimi, saçlarımı, sırtımda taşıdığım kitap dolu çantayı, sürekli yaktığım sigarayı, belki de yeterince "kadınsı" olamamamı düşünmeleri umrumda değildi.

bir sevgilim vardı bir zamanlar, bana yıllar sonra bir mail atmıştı, hakaret dolu, öfkeli...
"senin gölgende kaybolan kadınlara acırım ben diye"
o kadınlara ben de acır oldum, hiç olmayan gölgemde karanlıkta kalanlara acırım.
bilmezler ki ne kadar çok şeye sahipler.
bende olmayan ne çok şeye..

elimde hiç birşey yokmuş gibi geliyor şuan.

çekip gideceğim buralardan..
çoğu şey hazırdı ama ben hazır değildim.
şimdi ben de hazırım.

beni sonsuza kadar bekleyeceğini söyleyen "iyi niyetlinin" niyetine güvenerek.
şimdi bir baskınla çekip gitmiş olsa da, "ama seni bekledim" dese de..
sonsuzluk bir kapı ziline kadarmış.

oysa o benim sonsuzluğumdu
ve sonsuz bana uzaktı
o gidince..
artisliğin sonu yok.

9 Haziran 2009 Salı

alt komşunun balkonuna sigara külü dökmek çok zevkli.
hayat adına söyleyecek çok lafım vardı
şimdi tıkandım.
mantarlardan da nefret ediyorum.
bakterilerden nefret ediyorum.
öldüresim var kendimi, ama baş aşağı dururken yapmak istiyorum bunu kendime.
bu da benim fantezim..

8 Haziran 2009 Pazartesi

Poyraz Kılıç

izlerken ruhum dinleniyor.
tüm ifade edemediklerim adına
iyi ki varsın güzel adam:)

bas gitar sevenlere

Poyraz Kılıç 14 mayıs marmara üniversitesi konseri (Hayko Cepkin)

soruyorum!

okuldan nefret ediyorum!
okulumdan değil! tezimden!
bir genetikçi olarak mikrobiyoloji tezi yapıyor olmamın mantığını çözmeye çalışıyorum.
çok geç ama eminim çözücem.
korkuyorum bir mantık bulamazsam son ay kalmışken uzun bi siktir çekip gitmekten.
uzman olunca hayatımda ne değişecek sabırsızlıkla bekliyorum.
bişeyler değişmezse çıldırabilirim.
adli biyoloji uzmanı.
vay yavrum vay diyesi gelir önce insanın aklına
dışı sizi içi beni yakar!
bir telefon bekliyorum da.
hala aramadı..
huysuzluğum ondan..
:(

aşk nedir? (26)

hasta kedilerin yaralanmış patisine beraberce pansuman yapmaktır.

aşk nedir? (25)

sevgiliye çöp adam resmi çizebilmektir ve onun da bunu saklamasıdır.

aşk nedir? (24)

magnum dondurmayı cornettoya tercih etmektir.

aşk nedir? (23)

yanlarına gelen çocuklara "hadi bize uçak resmi çizin" diye kandırarak uzaklaştırıp, başbaşa kalabilcekleri anlar yaratmaya çalışmaktır.

aşk nedir? (22)

her türlü boyun ağrısına rağmen sırt çantasında çamurluk ön far gibi malzemeleri taşımaktır.

7 Haziran 2009 Pazar

Esther Vilar adlı gerzek kişi açılımı

son zamanlarda okuyacak kitabım kalmadığı için arkadaşımın kütüphanesinden bulup da okumaya başladığım bir kitabı tanıtmak istiyorum.
kitabın adı "köleliğin mutluluğu- kadının dünyası erkeğin rüyası"
kitabın arkasında şöyle yazıyordu :

"kadın için aşk güç anlamına gelir, erkek için ise kölelik. aşk, kadına erkeği ekonomik açıdan sömürmek için, erkeğe ise duygusal yüklü kaçışı için bir bahane sağlar...." gibi bir yazısı vardı.
gerisini hiç yazmıyorum tek kelimeyle saçmalıktı zaten.

psikoloji kitapları serisinde yer alan ama ne psikolojiyle ne de tanımlanabilecek herhangi birşeyle alakası olmayan kitaptan bir kaç gerzek yazıyı eklemek istiyorum.

kitabın başı her kitapta olduğu gibi itaflarla başlar.
aynen şöyle yazıyor:
"bu kitabı, kitapta adı geçmeyenlere: yani, kullanılmayı reddeden az sayıdaki erkeğe, onurunu satmayan az sayıdaki kadına ve çok yaşlı, çok çirkin veya çok hasta oldukları için piyasa değerini yitirecek kadar şanslı olanlara itaf ediyorum".

aynen böyle.
çok büyük özgüvenle başlamış bir kitap. söylediklerinden çok emin bir şuursuzun sözleri bunlar.
devam ediyorum.

EVREN ERKEKTİR demiş zatı muhterem ve devam etmiş:
kadına karşıtlık içinde erkek bir güzellik yaratığıdır, çünkü kadından farklı olarak onun bir beyni
vardır.
BİR GÜZELLİK YARATIĞI demiş:
uzaydan gelen birisi için erkeklerin, kadınlardan sonsuz ölçüde daha fazla beğeniye layık gözükeceğine kuşku yok, çünkü erkek hem zekaya hem de güzelliğe sahiptir.

( burda uzaydan gelen birisi tanımı zaten oldukça mantıksız bir varsayımdır.)

ayrıca:
KADINLIK MASKESİ:
çıplak, makyajsız bir kadınla çıplak makyajsız bir erkek arasında özünde hiç bir fark yoktur.(üreme organları dışında) aralarındaki diğer farklar yapaydır. erkek, zekasını geliştirdiği, üretken olduğu için erkek olur. dış görünümü pek değiştirmez. kadın ise kendini sürekli ahmaklaştırarak ve dış görünüşünü değiştirerek kadın olur. ve cinsler arasındaki bu farklılaşma sadece kadınlar tarafından gerçekleştirilir.

evet kitapla ilgili çok fazla alıntı yapılabilir. okuyup da mantıksız bulduğum çok kitap olmuştur ama böylesine birşeyi hiçbir yerde görmedim.
yani kimdir ne iş yapar bu yazar bozuntusu umrumda da değildir.
beni üzen şey günümüzde bile hala böyle düşünen insanların olması. buna çıldırıyorum. yeryüzünde cinsiyet savaşı veren bizden başka tür yoktur heralde. kadınları çalışmayan aptal kendini yetiştirmeyen yaratıklar olarak gören bitakım insanların hala nefes alıyor olması ne acı.
ve en komik olanı erkeği daha estetik, hatta uzaydan gelseler bile erkekleri daha çok beğeneceklerini söyleyen kişiler nasıl bir hayal dünyasında yaşıyorlar acaba.

bu konuya daha sakin bir zamanımda tekrar değinicem.
çünkü hala şoktayım.

hadi hep beraber "yuh" çekelim.

neden ayıp?

çocukken rahatça yaptığımız şeyler neden büyüyünce ayıp?
binlerce mantıklı açıklamayı duyar gibiyim.
ama ilgilenmiyorum şuan.
konumuz osurmak.
alt başlıkları üst başlıkları olmayan bir mesele.
basit ve kokusuz işte.
kibarcası pırt.

"osurmadan sıçmak çalgısız düğüne benzer" derdi rahmetli dayım.
kalınbağırsak kanserinden ölmüştü.
hastanede yatarken doktorlar sürekli gelip soruyordu
" ee bugün gaz çıkartabildik mi? tuvaletimizi yapabildik mi?"
yani karşıdakini rahatlatmak için söylenmiş şeylerdir, birliktelik katmak istercesine, çok insanca olduğunu gösterircesine.
bugün osurabildik mi?
hep beraber osuruyormuşuz gibi günün belirli saatlerinde sanki.

neyse kanserden değil de kalbindeki mantardan öldü.
nur içinde yatsın.
özlüyorum bazen..
aklıma geliyor falan neyse...

hangi yazar yazısını yazarken en heyecanlı yerinde şööle güzel bir pırtlayıp da rahatlamamıştır ve yazısına devam etmemiştir.
malum yaz mevsimi, kirazlar erikler kayısılar ve karpuzlar..
kimden neyi saklıyosun ki?
gece klübünden çıktıktan sonra acıkan ünlü "bilmemkimi" kurufasülyecide yemek yerken yakaladık.
ee şimdi gece o da pırtlamayacak mı?
yoksa özel bir aletlerimi var arada bir gazlarını alan?

yani çok mantıksız bir yazı bu biliyorum.

sadece son zamanlarda muhabbeti çok geçti o yüzden.
ben de eksik kalmak istemedim.
ööle işte.
yersen:)

aşk nedir? (21)

"mutluluklarını arkaşlarınla, sıkıntılarını benimle paylaş" diyebilmektir.

aşk nedir? (20)

sevdiğine, kendine olduğun kadar dürüst olabilmektir.

aşk nedir? (19)

birbirlerine karşı cinsi tavlama taktiklerini anlatabilmektir.

aşk nedir? (18)

sen sırtını kaşıtmak istediğinde, onun aynı yeri sürekli kaşıyıp sondaj çalışması yapmasına izin vermektir.

aşk nedir? (17)

regl döneminde sevgiliye çikolata almaktır.

aşk nedir? (16)

durmadan kendisine saran sevgilinin psikolojisini rahatlatmak için fotoğraf makinası alıp dünyanın parasını bayılmaktır.

aşk nedir? (15)

sevgilinin her türlü maymunluklarına rağmen ona fındık fıstık atmamaktır.

aşk nedir? (14)

sevgilinin sürekli alıp başını dağlara çıkmasına ses çıkartmamaktır.

aşk nedir? (13)

deli danalar gibi burger king yiyip göbekleri şişirdikten sonra, sarılırken kavuşamamanın üzüntüsünü yaşamaktır.

insan değilim

garip bir düşünce yapısına sahip olmaya başladım.
insanlarla bir çok konuşma yapıp, ööle sessiz sakin dinleyip de sonradan keşke şunu da deseydim dediğim çok oldu.
sürekli sakin kalmayı becerebilmek gücüne sahibim zorlayıcı da olsa.
burnundan dumanlar çıkan boğa gibi, ayağımı yere sürüp toz çıkartıyorum ama henüz boynuzlarımı geçirmedim kimseye.
son günlerde aklıma takılan bazı şeyler var.
"beni arkadaşım yaseminin bööle olmasını... ,böyle düşünmesini.." gibi
veya "benim yaseminimin..." gibi
ben kimsenin yasemini değilim ki.
neden kendi gözünüzde olduğuma inandığınız gibi beni bir yere koyup da olmadığımı görünce üstüme geliyorsunuz. osizin hayal kırıklığınız benim değil.
tıpkı başkaları hakkındaki benim hayal kırıklıklarım gibi..
ve tıpkı benim de yaptığım gibi.
ne amaçsız laflar bunlar.
ne kadar kendisini seven laflar.
ben kendime hata yapma hakkını tanıyorum size ne oluyor?
veya en doğru sizin düşüncelerinizin olduğunun garantisi var mı?

atz bir tespitte bulundu geçenlerde.
çok haklı bir tespit gibi geldi oturup düşününce dün.
fikrimi belirtmediğimi çoğu konuda, benle konuşurken duvara konuşuyor gibi hissettiğini.
belki de fikrimi belirttiğimde "haklısın veya hayır tam tersini düşünüyorum" dediğimde başıma gelmiş olanlardan dolayıdır.
ama son bikaç gündür bunu değiştirmek için çabalıyorum.
bu fikri çok önemsiyorum.
dün de arkadaşımla oturup kahve içerken de aynısını yaptım, belki de daha verimli oldu gerçekten sohbet.
bunu alışkanlık haline getirmeliyim.
eksiklerimden birisi de bu demekki.
önce duyunca üzüldüm ve şaşırdım, gerçekten böyle olduğumu düşünmüyordum.
içime sinmeye başladı yavaş yavaş.
insan olmaya çalışıyorum:))
insan olmak ne boktan bir sondur.
insan değilim hakkatten:)

5 Haziran 2009 Cuma

algıda problem yaşıyorum

aynen ya

özel istek üzerine yazılar yazmam genelde.
hani yazsam da zorlama olur biliyorum.
ama bu seferlik bu kuralı ihlal ederek başlıyorum yazıma.
son okunma tarihi geçmiş yazılarımı okuduktan sonra, hayat adına yeni kararlar almış sevgili atz, kendi aşk nedir önermelerini de belirttikten sonra yazmazsam olmazdı elbet.
aklına gelen ilk şey " sevgilinin o kotu ısrarla giymesine katlanmaktır." oldu.
o sevmiyor anladık da ben seviyorum şimdi nolucak?
savaş mı çıkacak?
yoksa ayrılacakmıyız?
yoksa ben de yeniyetme okuma sevdasına düşmüş genç kızlar gibi abuk sabuk blogları okuyarak nirvanaya mı ulaşacağım?
hepsi ihtimal dahilinde evet, ama dün geceki telefon konuşmasında seçimlerin ihtimaller üzerinden değil de somut olaylar üzerinden yapılacağı kararına varmıştık
evet haklısın atz.
ben yine yanlış sularda yüzüyorum!
katlanmak derken ne demek istediğini sormuyorum.
bilirsin ki benim gibi etine dolgun kişiler kendi üzerlerine bile katlanamazken nasıl olur da sana katlansın?
bi takım entellektüel girişimlerim başarısız kalsa da, ancak bu kadar çıkıyor, ben de motor tamir etsem veya marcusu senden önce bilseydim farklı bir ilişkimiz olurdu belki de??
ne dersin?
neyse, dünya görüşlerimizin farklılığına dayanarak, herzaman siyah motorları beğendiğimi bilerek, benle ilgili bütün tahminlerinin doğru çıkacağı ümidiyle yazıma son vermek istiyorum.
sen de aynen böyle bir yazı bekliyordum benden.
hani o hep tekrarladığın repliğinle
"aynen ya"

sevgiyle kal:)))

3 Haziran 2009 Çarşamba

aşk nedir? (12)

en karizmatik anda sevgilinin gözünün içine kaçan sineği tiksinmeden parmağınla çıkarabilmektir.

aşk nedir? (11)

sevgilinin sıcaktan pişik olmuş poposuna pudra sürebilmektir.

2 Haziran 2009 Salı

aşk nedir? (10)

beraber uyuyamadıkları gerçeğiyle yüzleşince ayrılmayıp, ayrı odalarda bile olsa uyumaya gözyummaktır.

aşk nedir? (9)

anlattığı konuyla ilgilenmese bile
"oha, hadi ya, walla mı" diyerek ilgilenirmiş takliti yapmaktır.

aşk nedir ? (8)

sevgilinin gönderdiği motocross videolarını izleyip, kamyonları sevmeye başlamaktır.

aşk nedir ? (7)

düdük, armut, şişko, pırasa, pislik gibi sevgi dolu kelimeleri söyleyebilmektir.

aşk nedir ? (6)

ağzında büyük bi lokma varken kocaman açıp da gösterebilme şımarıklığıdır.

aşk nedir? (5)

bazen acıtarak da olsa birbirine vurabilme özgürlüğüdür kahkahalar atarak.
bu da bir nevi terapidir.

aşk nedir? (4)

ilişkide rolleri değişebilmektir.

aşk nedir? (3)

abuk sorular sorabilme ve geçmişini saklamama özgürlüğüdür.

aşk nedir ? (2)

kaka yaptığını saklamamaktır.
hatta teşvik etmektir.

aşk nedir ? (1)

aşk sevgilinin yüzüne ayaklarını sürebilmektir.
veya yüzüne sürmesine izin vermektir.
fırından yeni çıkmış odun ekmeği
böyle çıtır çıtır..
böyle üzerinden dumanlar çıkıyoken hala
tereyağı sürmek inceden inceden
üstüne beyaz ezine peyniri
ve annemin incir reçeli..
süper oluyo
walla..