31 Ocak 2010 Pazar

sanane



ve siz işte bu yukardaki çiftler gibi sevimlisiniz.

28 Ocak 2010 Perşembe

canım hiç bişi istemiyor.

23 Ocak 2010 Cumartesi

su

sen hangisi olmak istiyorsun?

üretenlerden mi?
yoksa üretilenleri kullananlardan mı?

kendini hangisine layık görüyorsun?

kolaydır yapılmışın üzerine konuşmak,
eleştirmek
insafsızca?!

yapman gerekir senin de doğru olduğuna inandığın biçimde.
kıyısında köşesinde dolaşmadan.

birisi demişti bana zamanında,
aşk ile söylemişti o zamanlar.
"sen bir adasın herkes sana gelmek isterken, ben adım atmak istemiyorum sana, sahillerinde dolaşmayı seviyorum ben" diye.

korkakça gelmişti çok,
şimdi hala korkakça!

böyle pırıl pırıl görünen bir cümlenin ışıltısında kamaşıp da gözleri görmek istemez kimse altındaki gerçeği.
susar gider..
hep susar anlayan da.

duruşun olmalı öncelikle.
ama nerde durduğunu önce sen bilmelisin.
açık adres gibi olmalı duruşun, yanlış kapılara çıkmamamalı seni arayan.
adresin belli olmalı.

başarı demek önce durduğun yerde belli olur.
sonra da stratejinde.
asla söylemeyeceksin onu işte.
tek saklaman gereken bu.

kendinden bile saklayacaksın çoğu zaman.
dilinin ucuna geldiğinde, minik bir kan damlası gibi yutacaksın.
tükürmeyeceksin.

söyle memnunmusun durduğun yerden.
olmak istediğim bu muydu gerçekten?
yada başka yerdi de olmak istediğin
bununla yetinmek daha mı kolay geldi.
kader kısmet diyerek.
yada zamanını bekleyerek.

hergün görüyorsun kendi suratını,
bir de başkalarının gözünden bak.
kıskanılıyormusun
yoksa
acıyorlar mı sana
içten içe.

bunu bilebilirmisin gerçekten?

gol atmak değil başarı.
kendi kalene değil
rakip kaleye atacaksın o golü.

o zaman olmuşsundur.
ama bunu da bilemezisn asla maç bitmeden.

uzatmaları da var bu işin.
yoruldum biraz dinlenicem diyemezsin,
çıktıysan sahaya.

karda yürüyüp izini belli etmeyenler var hayatta,
(kar'a övgüm)
ya geçeli çok olmuştur o yolardan
üstünü örtmüştür yeni karlar çoktan,
yada
yürümemiştir hiç
yürümüş gibi göstermiştir.

peki ben?
sen?
veya
onlar nasıl yapacaklar?

gerçekten varmıdır bunu başaran
yada ilk başaran olmak istermisin??

hep özeldir ilkler,
hep ilk olmak istemişimdir ama
şans ya bu dünyaya bile 2. çocuk olarak gelmişim.

yaptıklarım yapmak istediklerimin yanında
bin yıldızdan biri sadece.
ama işte hayat da geçiyor bi yandan.

az önce bir kar tanesini tutmak istedim avucumda
elime değdiği anda eridi.

kardı su oldu..


söyle bana ılık bir su gibi mi yaşamak istersin,
dağın tepesindeki kar gibi mi?

ben de bilmiyorum.

öz aynı sonuçta,
şekil geçici..

hepimiz aynı kapın içindeki su mu olmak istiyoruz.

öyleysek söyle bana?

akacakmısın
duracakmısın yoksa??


21 Ocak 2010 Perşembe

itirafname- korku










sarıldım battaniyeme,
filmden bir sahne gibi, çayımı alıp üzerime battaniyeme sarılıp balkondan dışarıyı seyrettim.
hayatım sana giden yolda bakarak, gözleyerek, bekleyerek geçiyor.
en önemlisi izleyerek.
yollar kattım kendime sana gelirken.
değiştim.

bugün tren istasyonunda otururken,
bir sigara yaktım
başımı öne eğdim,
önümden bir sürü ayak geçti
renkli renkli ayakkabılar
hızlı, telaşlı
yavaş, acelesiz adımlar gördüm.

yanımda bir teyze vardı, inatla rüzgarın ona doğru üflediği sigaramın dumanına küfretti içinden, bana baktı, inceledi bikaç saniye, eminim yakıştıramadı.
gençlik nereye gidiyor diye düşündü.
gençlik yanında oturuyordu, bekliyordu
aynı onun gibi.

torbasındaki dantelini çıkarttı, örmeye başladı.
hayatı unutmak istercesine ördü
ördü..

bir amca ayakta bekliyordu, elinde çantasıyla.
kime nereye gidiyordu?
yılların ölümlü ifadesini takınmış suratına
sadece raylara bakıyordu.
hiç gelmeyecekmiş gibi hissettiren sessiz raylara.

ben sigara içiyordum, ama hava o kadar soğuktu ki
ağzımdan çıkan duman yanıltıyordu sanki beni.
soğuğu içiyordum biraz da.
sigara bahanesiydi..

tren geldi.
itişerek girdik içeriye.
"önce inenlere izin verin" dedi birisi.
haklıydı bu en bilindik şeyi söylerken.
hep haklılardı.

ayakta mı durmalıydım
yoksa oturmalımıydım?

dikkat ettim, ağır eşyaları olmasına rağmen insanlar düz yolculuk etmeyi seviyordu.
ters gitmek midelerini bulandırıyordu.
oysa tersken ileriye gitmek zevkliydi bence.
tepetaklak uçmak gibi..

oturdum.
ağaçların yapraklarının yer yer treni okşayıp geçmesini izledim.
kaç defa gittim bu yolları?
kaç kez heyecanlandım sana ulaşmamın yüz görümlüğü olan bostancı durağına geldiğimde?
unuttum..

ben kasveti sevmem bilirsin.
yanıltmasın seni siyahı sevmem.

ben içimdeki çingene pembesini bile bilirim.

en takılmaz altın sarısını da.

neyse..

uyudun.
yattığım yerden dolabını inceledim.
yere düşmüş saç tellerine baktım,
kenarlarda birikmiş tozlara,
etrafa saçılmış pedallara
kablolara,
düşmüş bozuk paralara...

döndüm bi ara sana baktım,
ölü adam uyuyuşu
rüyadaydın belli ki
derin soluk alıp verişi
izledim..

çorbanı içişini izledim.
simitten bir parça koparışını.
sigarayı yakışını da..

çaldın dinledim.
çaldın izledim.
kıvrılmış baş parmağını sevdim uzaktan.
ne anlattın dinlemedim.

izlemek daha güzel geldi sanki.

dönüş yolunda
plakalar,
farklı farklı markaları olan arabalar,
çeşit çeşit renkte ve modelde
geçip gittiler yanımızdan
ben izlerken..

sonra
elimi tutuşunu izledim.
diğer elinle vitesi değiştirmeni.
cebindeki çakmağı aramanı.
bana bakmanı.
bakarkan ne hissettiğini bilmek istedim.

bazen beyninin içinde olmak istedim.
kuşbakışı herşeyi görebileceğim yerde.

seni kontrol eden merkezin ustasının yanında
bir stajyer gibi en aşağıdan başlayarak öğrenmek isterdim.
en ayıp olanından
en korktuklarından
en sakladıklarından.

sonra öpüşünü izledim.

gittim.
arkamı dönüp bakmadım.
gidişini izlemedim.

korkuyorum gitmelerden.

"ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır. ." Nietzsche

ne doğru söylemiş.
ölümden korkup da intihar edenler gibi.

ayrılıktan korkup da ayrılmak istemek gibi.
korkumdan yapıyorum çoğu şeyi belki de.

ayrılık bu yüzden bu kadar içimde.

ayrılmayı istediğim an bile
delice korkuyorum ben kaybetmekten.

benden yitip giden herşeyden korkuyorum.
bitmelerin tüm şekilleri ölümü anımsatıyor bana.

var mı bunun bir anlamı?
elbet vardır.

birgün düşeceğimden koktuğum için
her gece 5. katın balkonundan izliyorum aşağıyı.
acaba atlarmıyım bir delilik yapıp diye.
korkuyorum sonra.
kapıyorum aceleyle kapıyı.
yatıp yatağın içine dua ediyorum.

ben büyüdükçe küçülmüyor korkularım.

ekleniyor çoğalıyor sanki.

herşeyini izliyorum senin.
bir tek gidişini izleyemiyorum.
korkuyorum.
birgün gidişinin
geriş dönüşsüz olacağından.
belki..

17 Ocak 2010 Pazar

memeler



sevişecek değil,
sevecek kadın arardı o.
ama sevişseler de fena olmazdı.

belki gereksiz bir yorgunluktu sadece.
sevişmek...
tüm istisnalar içinde basit bir kaide,
terse işlerdi kurallar.

memelerin arasında uyuyabilmek yeterdi.
yan yatınca birbirine kavuşan memelerin arasına sokup da burnunu uyumak..
belki birazda belini okşamak isterdi.
uyandırmadan, hissettirmeden fazla.

hani çok sevdiği çam yeşili olduğuna inandırdığı gözlere bakmak isterdi.
sevmezdi belki çok kadın tenini,
öpemezdi,
dokunamazdı çok.

ama koklardı kadını.
önce sarılıp,
sımsıkı sarılıp,
çenesinden boynuna kadar koklardı.

hiç paylaşmayı sevmediği anne memesiydi,
doymaktı, uyumaktı..

söylemişti birisi bana
"sevişmemiş olmak daha cezbedici"

daha tehlikeli.

hep yarım yamalaktı herşey.
istemezdi sevmediklerine benzemek,
onların korktuklarından da korkmak istemezdi.
ama benziyordu işte.

bir insanın kaderi hep diğer ikisine bağlıydı.

hep onun olsun istediği memelerin sahibi
ve
o memelere sahip kişi.

eğer ulaşırsa sadece ona ait bir memeye
sıkıca kavrayacak acıtana kadar
ucunu yakalayıp ağzına götürücek
ve delice dişlemeye başlayacak.

acıtmak isterdi belki de memeleri.

sahip değildi.

başka şeylere sahipti.
ama sahip oldukları
kullanmak istemedikleriydi.

bir kadına sahip olmak istemezdi
tek derdi memelerdi.

sevişmek yorucuydu demiştim ya
o uyumayı tercih ederdi.

bir fincan kahveyi
televizyon izlemeyi

aşka tercih ederdi.

dedim ya
aslında onun tek derdi
memelerdi.

16 Ocak 2010 Cumartesi

seçim

hayat seçimlerden ibaret.

bir yolda ilerlerken bile yol ayrımında yönümüzü seçmek zorundayız.
yoksa herkes yol alırken sen durup kavşakta beklersin.
bazen en kötü seçim bile seçmemekten iyidir.

bazen de seçim yaparmış gibi beklerken sadece duruyoruzdur.
seçimlerimizi ertelemek, gelip bizi seçmelerini beklemek.

olasılıklar içinde en olasılıksızı çıkartıp bulmak bir hünerdir belki.
başarıyormusun bunu gerçekten?

adil gibi görünürken dışardan, senden öteden, uzaktan
gerçekten yastığa koyduğunda başını,
senin, sadece senin bildiğin gerçeklerle yüzleşmiyormusun?

olanları, olmasını istediğimiz gibi gösterirken, üzülüyormuyuz?
üzülüyormusun,
okurken?

fırlatıp atamazsın ki geçmişi.
biliyorum.

sakız gibidir geçmiş.
fırlatıp atarcasına kurtulamazsın,
atmışsan yere,
sen yürürken elbet yapışacaktır ayağına..
dünün yarınında bir sakız gibi uzayıp gidecektir.
üzerine tüm pislikleri yapıştırarak..

oysa ben,
çıkarttım ağzımdan bir zehri kusar gibi önce,
sarmaladım, paketledim.
kimse görmeden en uzağa gömdüm.
yerini de biliyorum.
ama dönmemek üzere gömdüm.

bir kitapta buluyorum bazen, bir harfte bir hecede,
çeviriyorum sayfayı, okumuyorum.
okutmuyorum.

söyle gerçekten dürüstmüydün hep?
dürüstmüydüm.

söylesene
onlar da dürüstmüydü?
bizim kadar
sen kadar?

ya da ben kadar.

hep mi oynandı bu evcilik oyunu
isimler kondu mu hep?

evin bir odasını da hep mi kendine ayırdın?
hayal tekti de hayaline ortak mı aradın?

merak ediyorum.

bir seçim sırası daha
benim karşımda
ben seçimimi sizden yana kullandım.
kurtulamadığım sizden.
sizlerden.
benim dışımdaki herşeyden.

sen seçimini dününle yarının arasında yapacaksın

eğer bu seçimi ben yapacak olsaydım.
inan bana
sadece bugünümü seçerdim.

dünüm de
yarınım da sizin olsun.


(bir de bunu söyler bir dost,
çok da güzel söyler ayrıca.)

13 Ocak 2010 Çarşamba

evlilik teklifi- budala böreği




bugün evlenme teklifi aldım.
alabileceğim en anlamlı evlenme teklifiydi elbette
olmasa yazarmıydım buraya!
ama özel istekti bu da kıramadım..








yiğit delikanlı, iki gözü iki çeşme sümüklü kıza hedaye almaya karar verir.
ama bu hedaye en güzel hedaye olmalıdır efenim.

evlilik muhabbetine bir şekilde girilmiştir ama delikanlı kişi bu işin de kolayını, en rasyonalize edilmiş fikri ortaya atmıştır bir kere.

"evlilik teklifi, aralarında bir resmiyet olan kişilerin işlerini ciddileştirmek için yaptıkları şeydir (artistik aforizmalar 1), bizim zaten ilişkimizde evlilik konusu konuşulduğuna göre, böyle bir teklife gerek yok, zaten biz bu yolda ilerlemiyomuyuz ha bitanem? yanlışmıyım? öyle değil mi? ne güzel ne mantıklı bi açıklama yaptım dimi?"
di hayatım.
di bebeğim.

zaten bana kitap almışmış "yaseminin tenceresi", efendime söyliyim
o kitap tam benim kitabımmış,
sonracığıma
hmm
böyle bi kitap alarak ne demek istemişmiş
bu bir nevi teklifmiş

ilerde bu kitaptan yemekler yapacağumuşum,
yiyeceğükmüşüz.

neyse, ben yine aldım daddy'yi

erkeklerin hayatlarında 1 defa yapacakları her işi küçümsemeleri ne garip,
teklife koyıyım size bişi olmasın aslında.
işin tek yaşı, çift taşı, zar tutması, kağıt çalması yok ki.
olsa nolur olmasa nolur,
işin maneviyatı önemli bi kere, ilerde hatırlayınca yaşayacağımız hissiyatlar vs,
beraberken mutlu olduğumuz hangi anlar var sorusuna, birlikte "elektroworld"e gittiğimiz gün diyen kişi e haliyle,
ben de inatla elektrosa derim ona
hiç de umrumda değil.

hayır canım, estağfururllah ne serzenişi, ne dalgası, ne denizi
ben titanik olsam senin 1 dalgan yeter beni batırmaya
haşa efendim ben kimim ki?

düdük...
sıksan ancak fıssss'ım çıkar
gazım kaçar o kadar.

bir de utanmadan, gözlerin mi doldu senin?
ağlıyomusun sen?

ne ağlıycam,
ben olsa olsa gülerim ağlanacak halime şekerim
alla alla cık cık..

neyse neyse
bu kitaba bakarak yapacağım ilk yemeği de seçtim.
"budala böreği"

ardından da "kol böreği"

afiyet olsun sevgilim.

lop lop et olsun sana.

muck!

7 Ocak 2010 Perşembe

belden aşağıya, sonra ilk soldan dümdüz, oraya gelince ask again:)



darwin seni seviyorum!!!!



bunu niye yazıyorum bilmiyorum.
ama içimden geldi napiyim.
çoğu yazının (bazen ve belki benimkilerinde bazılarında) beyinde başlayıp bacak arasında bitmesinden muzdaripim kardeşim.

sokmalı çıkarmalı, yemeli yutmalı sindirmeli konulardan sıkıldım.
siz sıkılmamış olabilirsiniz.
malum dillere pelesenk olmuş "ekonomik kriz var gaardeşim" değil bunun sebebi, evimizde işimizde mutsuzuz, cinsel hayatımız bitmiş, alışveriş desen yok, gezme desen yok, sohbet yok, dost yok, e napalım bööle rahatlıyoruz mantığının içine düşen onca arkadaşa sitemlerimi kendi kendime iletiyorum burdan.

herşey amerikan klişeleriyle başladı, bir amerikan rüyaysıydı, özgürlüktü bilmemneydi derken son gelinen nokta çok içler acısı be!

ajdara gülüp de kıs kıs, ajdarlık yapıyoruz durmadan, ne hoş!

ajdarın çikita muzu ne kattıysa bizlere, etrafımıza ancak o kadarını katar olmuşuz.

onu da yemişiz yutmuşuz sindirmişiz.

"ben aptal değilim, makine mühendisiyim" demişti de gülmüştük
etrafta çok var: "ee böyle davranıyo olabilirim ama ben nanoteknolojiyle kaldırımların yapıtaşlarını çözen mühendisiyim" şeklindeyiz.
aslında bi fark yok, eşşeğe altın semer vurmuşlar yine eşşek yine eşşek.

hayır eşşekleri de severim, mezaci anlamda.
git dersin gider, nereye niye diye sormaz.

neyse, konu dağıldı sanki biraz.

aslında konu baştan itibaren dağınıklı, bişeylere öfkeliyim ama neden bilmiyorum.
şuursuz zihniyet beni de esir aldı belki de.

hah şimdi hatırladım.
dün geldiğin yeri biliyorum, bugün gittiğin yeri biliyorum, yarın gideceğin yeri bilmiyorum belki ama tahmin ediyorum.

iç yüzünü biliyorum mesela, o herkesin çok pohpohladığı süpersonik kişilerin, yaşıyorum, deneyimlerim var, ama izliyoruz bi şekilde, beyin gelişimi henüz biyolojik olarak bile tamamlanmamış (gerçek anlamda), bıngıldağı taze kapanmış ergenciklerin gazına gelip de kendini kral ilan edenlere deli oluyorum.

"işine gelirse hemşerim" mantığı, ne korkakça söz, zarf atmaktır, ama ben alır zarfı açarım okurum, bi posta da sana yollarım.

- neden yazmıyosun artık diye sormuştun, bu sebepten yazmıyorum, saçmalıyorum-

neyse,

durup durup isyan eden bi halim var, gerçekten.

napiyim? dünyayı mı kurtarıyım.
kendi kendime bağrınmak en iyisi.

ha bir de şöyle bir şey var;

"hödöhödö'yle ilgili fikriniz"
- ben uğraşmıyorum onlarla, bana göre değil.

sen zaten uğraşma tabiki, ulaşamayacağın her şeye çamur at, onun kankası, bunun düşmanı kesil, primini yap, geç köşeye 10cm'inle oyna.


bak işte, yine geldik belden aşşaya.
özür özür..

konu bu da değildi.

asıl konuyu pat pat söylemek isterdim, ama maalesef rtükten geçiyor, türk dil kurumum engelliyor, kelimeler kifayetsiz kalıyor, söylersem olmaz,
söylemezsem olmaz.
off ööle işte anladınız siz.

öldürmek istedikleirmin arasına 1 kişi daha ekledim anlıycağınız.

ben inanmam ama müslümanım hristiyanım.
ben soyunmam ama çıplağım.
tapınmam ama elimde putumla gezerim.
konuşmayı sevmem ama motorum soğumaz.
popüler olma derdim yok ama abi nolursun.

vermem ama al hepsi senin olsun.

çalmam ama ortağım olurmusun.

sıçmam ama bokumda boğuluyorum.

adamlarına
adamcıklarına

benim seviyemi de düşürdükleri için "black'ten bir selam" yolluyorum.

belden aşşağa inenlere kızıyordum ama al bu donum da senin olsun:)

donmayın!

sevgiler.

3 Ocak 2010 Pazar

viraja gel

yazarım yazmam
kime ne!
girerim girmem
sana ne?

al 2010 sana nasıl güzel girdim

miss mis:)

asabi, çirkef konseptim hayırlı olsun

sayende(!)

10 kilo kalıcam
ve sen kemiklerime sarılacaksın!

e hoş zaten o zaman da bakmazsın ya


pisssssss
-likk