25 Eylül 2010 Cumartesi

özel ama özensiz yazı


yazmak için sabırsızlandığımı hissettim az önce. ama ne yazmak istediğimi de hiç bilmiyorum aslında. kafamda kelebekler uçuşuyor sanki, düşüncelerin ömrü bir günlük. ölüyor yenisi doğuyor.

son zamnlarda biraz daha iyiyim. artık kendi kendimi iyileştirmeyi becerebiliyorum sanırım. birisi bana dur demeliydi herzaman durmak için ama artık ben önce duraksıyorum sonra da durmaya karar veriyorum.

iç kontrolümü de sonunda elime aldım. tüm duygularımda kendi tekelimde. eskiden başkasına göre, onun duygusuna, onun hareketine veya onların inanışlarına göre şekil almak zorunda hissediyordum hep kendimi.
kendime sürekli haksızlık yaptığımı düşünüyordum. kendim için haklı olmalıydım.
artık haklıyım.

bazı düşüncelerden sıyrılmak zaman alıyor gerçekten.
hastalıklı olmak dedikleri bu olsa gerek.

öyle hastaymışım ki ya öldürecekmişim kendimi yada bir başkasını.

bir cinnetin herşeyi halledebileceği gibi kısa kriz anlarını atlattım.

rüyalarımdan, güzel olanların cazibesinden sıyrılıp, kabusların iç çekişlerinden de kurtuldum
bir salak rüyanın tüm günümü mahvetmesini de istemiyordum.

istemek lazımmış gerçekten. çok derinden bir istek.
değişim....

herneyse..

sonuçta biraz daha iyiyim şu sıralar.

bu kendimle ilgili verebileceğim en mutlu haber.



ve sonra...

hayatıma giren çıkan insanlar toplulupu. geriye dönüp baktığımda her birine ayrı değerler, hayaller, olmasına inandığım güzellikler yükledim. gerçekten hepsi haketti mi bunları? hayır. hem de hiç haketmedi.
kızıyordum ama belki de olması gerekenler içinde basit ayrıntılardı hepsi.
bazıları dışında....

ama şimdi dönüp baktığımda, "o"na uzanan yolda beni yalnız bırakmayıp eşlik ettikleri için teşekkür edebilirim sadece.
öğrettikleri için.

"o" sizin için "o" benim içinse "ben" demek.
bedeni ruhu varlığı fikri herşeyi bana ait gibi, benden içimden bişi sanki.

bazen doğurduğum çocuğum gibi hissediyorum onu. bu da hastalıklı bişey sanırım.
gözlerine bakıp yanağına dokunduğumda o sevgiyi nasıl da hak ettiğine şaşırıyorum.
hak ettiği kadar iyi sevebiliyormuyım peki?

seviyorum..
kesinlikle buna inanıyorum.

2 sene önce bu günler..
çok güzel günlerdi.

yazmazsam yaşadıklarımı bir yerlere unutacağımdan korkuyorum bazen
ama sonra diyorum ki
"unutmam mümkün mü?"

ya da ben unutsam o unutur mu?

unutmaz..

2 seneyi devirdik.

her anı çok akılda kalıcıydı.

gizli saklı başladığımız, kuytu köşe buluştuğumuz günlerden bugüne gelebilmek hayret verici geliyor bazen.

tımarhaneden kaçtık sanki onunla.
üzerimizdeki tüm ağırlıkları bırakıp da yürüdük.
hafifledik.

yaşadığımız korkulardan sıyrldık, bir hayecanla başladık.

bir bakış ve olabilirlik hikayesiydi bizimkisi.

basit ve sıradan bir kaçamak gibi başladı.
ne ilginç di mi?

o zamanlar birbirimize destek olup bu günlere gelebildiğimiz için çok mutluyum.

benim cesaretim yokken elimden tutmayı başardığı için
ve o düştüğünde arkamı dönmeyip yine kucağımı açtığım için kendime teşekkür ediyorum.

verilebilecek tüm emekleri vermiş olmak, saf olabilmek, dürüst olabilmek.
olduğun gibi olabilmek adına birbirimize izin verdiğimiz için ve en kötü halinde seni ve sen en kötü halimde bile beni sevmekten vazgeçmediğin için teşekkür ederim.

her aşk sınavlardan geçer.
biz en büyüklerinden atlattık.
ama şimdi olduğumz yer...

seninleyim..
benimlesin.

hayatta sahnede çalan o güzel adamla 1 snlik göz buluşmasında aslında "saatler süren sohbetlerin özeti" gibi bir bakışla, ne demek istediğini anlayabilmek..
onun bana tüm hissettiğini bir göz bakışında anlatabilmesi.

ayrı, apayrı bir dili konuşmak onunla.
sadece ikimizin anladığı gibi.

kendimi gerçekten yalnız hissetmiyorum son zamanlarda.
belki de bazı şeylerin çok yeni farkına varabiliyorum..



henüz yeni iyileşiyorum.

bu iyi :))