20 Ağustos 2010 Cuma

KADIN

herşey sessizliğin bozulmasıyla başladı..

ilk sözcük dile düşmüştü bir kere.
ama sonra
sustu...
ve asla konuşmadı..
......................................



sabah uyandığında herşeyin bir kabus olduğunu anladığında derin bir nefes aldı. dünyanın bir diğer ucunda, kimsenin tanımadığı bir yerdeydi. bu muntazam sessizliği bozacak bir kapı gıcırtısı bile yoktu.insan böyle bir sessizlikte bir sivrisineğin vızıltısına bile ihtiyaç duyabilirdi. zaman durmuş gibiydi.
rüyalarında defalarca gördüğü yerdeydi artık. şu filmlerdeki bilinçli rüyalardan mı yaşıyordu yoksa?
hayır gerçekti, pencereyi açınca dalgaların sesini duyabildi en sonunda. dalgalar yengeçleri sahile vurmuştu. onlarda tekrar denize doğru gitmeye çalışıyordu. burdaki tek hareket buydu sanırım..

mutluydu. olmak istediği yerde ve olmak istediği andaydı sonunda.


kimsesizlikteydi.



bir insan yalnızlıktan bu kadar korkarken nasıl bile bile bunu seçebilir ki diye düşündü?
deli miydi?

yoksa yeni başlamıştı delirmeye?
belki de bunlar henüz hiç birşeydi...

hayatını insanları mutlu etmek için harcamıştı. ama başaramamıştı.
gemiyi ilk terkeden fareler gibi kaçıp kurtulmuştu.
şimdi uzaklarda olanların yasını da tutumuyordu.
huzurluydu. belki de huzur özgür olmaktı...




işte böyle bir anda ölmek istiyorum. bu anı tekrar yaşayamayacaksam şuracıkta ölmek istiyorum diyordu.

-seslerden, araba gürültüsünden, tartışmalar ve tehtidlerden, parasızlıktan, yalanlardan herşeyden ama herşeyden uzakta arınmak istiyorum...


hapishaneden çıkmış gibiydi, suçunu bilmeden harcadığı yılların karşılığı şimdi bu hapishanenin kapısından çıktığında karşısında duran yabancı dünyaydı.

bir yabancıyla konuşmak daha kolaydı hep.

orda durup ona bakan adama gitti.
tıpki hayalindeki gibi.

elini tuttu.
konuşmadı ve birlikte gittiler...



terkedilse de önemli değildi ki.
hiç bir terkediliş bu kadar memnun edemezdi bir insanı.
hiç bir ölüm böylesine cezbedici olamazdı.

gözleri hiç görmemiş bir adamın
bir körün gözündeki güzelliktim ben.
yoktum yani.
hiç olmamıştım olmayacaktım.
ben ancak onun hayalindekiydim. ötesi yoktu.

o ışığı arıyordu ama ışığın neye benzediğini bile bilmiyordu.
tıpkı benim gibi.

görmüyordu ama yolları iyi biliyordu.
gereksiz iltifatlara boğmayacaktı belki beni.
en güzeli de buydu.
küçüldükçe küçülmek zorunda kalmayacaktım.

o kördü ben de suçlu.
eşittik.

kör olmak onun suçu değildi
ve ben de
neden suçlu olduğumu bilmiyordum.

birlikte yürüdük.

tek oda bir eve geldik.
bana teşekkür etti.
yolda yürürken önüne çıkacak kaldırımları
durması gerektiği yeri
veya adımlarını hızlandırmasını söyledim.

görmeyenin gözleri olmak nasıl da güzeldi.


evine girdiğimde anladım aslında bütün güzelliklerin anlamsızlığını.

bir kör için güzellik rahatlıktı sadece.
benim yanımda rahat olduğu için onun en güzeli bendim.

yıllarca onun yanında kalmak için dua ettim.

o sadece teşekkür edip kapıyı kapattı...


dışarda kaldım...

sürgüne yollanmak böyle birşey olsa gerek.
tutsaklıkla cezalandırılmak.

ben kendi bedenime ve hayatıma mahkum olmuştum..
değeri olmayan bu bedeni satarak.
tüm geçmişimden kurtularak işte burdayım.

hayat bana borcunu hiç ödemedi. bu yüzden sattım kendimi.
değeri olmayan bu bedene dokunmaları incitmedi beni.

şimdi bu sessizlikte mutluyum.

bu otel odasında..
gözlerimi kapattığımda

yıllardır hayalini kurduğum yerdeyim..

dünyanın bir diğer ucunda, kimsenin tanımadığı bir yerdeyim..

yani
hiçbiryerde..





(bana tüm bu dünyayı vaad eden kendim adına..)

Hiç yorum yok: