20 Kasım 2008 Perşembe

ucu ipli sopa

vatana millete hayırlı bir evlat olmak için çalışıp tezimle araştırmalarımla ilgilenmem gereken bir zamanda, çamaşır asarken alt komşumuzun balkonuna düşen ten rengi mütevazi ev kızı kimlikli iç çamaşırımı almakla uğraşıp durdum. önce bir sopa uzatarak almaya çalıştım, ama farkettim ki bir süpürge sopası hiç bir zaman alt balkona kadar uzanamıyor, karşı apartmandan bakan insanların şaşkın bakışlarıyla eylemime başka bir şekilde devam ettim. bu sefer süpürgenin ucuna, bir ip takarak aşşağıya sallandırdım, ı-ıh yine olmadı, bu sefer de sopa balkona çarparak ses çıkartmaya başladı, akşamın bu saatine kim balkonundaki iç çamaşırını süpürgeyle (hem de ucuna ip bağlanmış süpürgeyle) almaya çalışan birisini görünce şaşırmaz ki. neyse karşı apartmandaki meraklı 2 çift göz beni izlemeye devam etti. bir tanesi 2. katta bulunan benim yaşlarımda yiğit bir delikanlı, arada bir camdan kafasını uzatıp yaptığım şeye anlam vermeye çalışıyor, diğeri de 5. kattaki kimliği belirsiz bir şahış, o da balkonundan sigarasını tellendirirken beni izliyor. eminim ki izlerken de içinden " ya ne saf insanlar var şu hayatta " diyor. çok da umrumda değil şuan. bende bir sigara yakarak B planım üzerine düşünüyorum. ucunda çengel olan uzun bir ip ile doğru salınımla sessiz sedasız ve yere düşürmeden (en beteri de bir alt kata daha düşürmeden) nasıl alabilirim? sigarası biten şahış gitti, kaldı geriye 1 çift göz.. bu iyi bişey demek, izleyicilerim azalıyor, bir yandan da uyuz oluyorum, keşke izleselerdi diye, sonunda zafer benim olacak. neyse salona gidip uyuklayan annemi uyandırıyorum. ucunda çengel gibi bişi olan bi ipimiz var mı? tabi kadıncaaz anlamsız bi şekilde bakıyor suratıma, ha bu arada üzerimde de yelek mont var, havalar soğuk balkonda üşüyorum, annem de haklı tabi, cayır cayır yanan kalofirli bir evde üzerinde montla kızı gelip de çengelli ip isterse akşamın bu vakti şaşırır tabi.. empati kurmaya çalışıyorum ve durumu açıklıyorum. aa diyor dur ben de deniyim, neyse balkona gidiyoruz, 1'dik 2 olduk..
annem de üzerine bi hırka giyiyor, kendisi de uzatıyor ipli sopayı, uğraşıyor, 1 çift göz hala bizi izliyor, durumumuzun genetik bişey olduğunu düşünecek, ailecek manyak olduumuz kanısına varacak, neyse ikimizin de umrunda değil. en sonunda annem gidip odasından bi ip getiriyor. eski bordo perdelerimizin kalın ve ucunda çengelimsi bi zımbırtısı olan bir ip. tam da istediğimiz gibi! yaşasın! uğraşıyorum bir türlü tutturamıyorum, off, ne zor işmiş, allah kimsenin başına vermesin ! neyse nihayet almayı beceriyoruz, gülmeye başlıyoruz, bu ne saadet! o an içimden "sensiz saadet neymiş, tatmadım bilememki.." adlı şarkıyı yoluyorum mütevazi iç çamaşırıma.
biz gülerken balokonda (zafer çığlıkları) abim gelip noldu diye soruyor, anlatıyorum. manyakmısınız diyor (manyaklık anneden kızına geçen bi genetik aktarım, abim etkilenmediğine göre) neden? diye soruyorum. ee uğraşacağınıza inip isteseydiniz ya komşudan yani..
evet... ne kadar haklı.. gidip komşunun ziline basıp, kusura bakmayın iç çamaşırım sizin balkona düştü de asarken bi zahmet verebilirmisiniz? demek en mantıklısıydı. alt kata inmek 10 sn, zili çalıp beklemek 10 saniye, komşunun içeri gidip çamaşırı alıp bana getirmesi 20 sn, bu sırada geyik yapıp devleti kurtarmak, meşhur "ee obama'ya ne diyosun " üzmez olayına ne diyosun" "sence nolcak bu ergenekon işi" geyiklerine kısa ve kibar cevaplar vererek sosyalleşmeye 2 dk veriyorum. ordan da üst kata evime çıkmak için 10 sn. yani ortama 2dk 50 sn dk sürecek bir eylem için, sosyalleşmemek uğruna (son zamanlarda asosyalliğin dibine vurmuş birisi olarak) çektiğim 40 dk'lık balkon macerası değermiydi gerçekten? bi de yetmezmiş gibi soğukta kalma, abiye rezil olma, anneyi dumur etme, komşuları afallatma da cabası.
peki hiç mi bişi kazandırmadı bu bana? yani hayatın anlamını falan sorguluyor değilim de eminimki bişiler kazandırmıştır bana, hiç olmazsa artık evimde ucunda çengel olan bir ipin varlığını biliyorum. bu da bir şey tabiki. 2. katta yiğit bir delikanlının olduğunu da, 5. katta bu tarz olayları pek de umursamayan, sadece sigara içerken vakit geçirmek için baktığı aydın görüşlü bir meçhul şahşın olduğunu da öğrenmiş oldum.
çok sevgili ismi lazım değil, ben ona kısaca "oroboros" diyorum bir gün onla buluştuğumuzda hayatın anlamını sorguladın mı şu tırnalarına yıldızları takarken demişti. yıldız dediğim şeffaf ojenin, popüler kültüre uygun olsun diye içinde simli kalpçiklerin ve yıldızçıkların olduğu bir üründür. sürünce tınaklar ışıl ışıl olur falan. bende bir bayanım, bende popüler kültürün bir parçası olmak istiyorum diyerekten, aslında hayatın anlamını sorgulamak gibi bir amaç barındırmaksızın sürdüğüm ojelerle yargılanmıştım. artık erkeklerin yıldızcıkları kalpcikleri simli mimli şeyleri sevmediğini öğrendim. sosyalleşmek uğruna kendime yaptığım eziyete son verdim.
her olayın insana bir şeyler kattığına inandım.
ama siz siz olun, komşunun balkonuna düşen ister kalpli boxer, ister jartiyer ister çamaşır suyu dökülmüş berbat tshirtünüz olsun inin ve isteyin. ama unutmayın sizi izleyen 2 çift gözden mahrum kalacaksınız. felsefe yapmadan da "hayatın anlamını" ( öyle bir anlamı varsa- mutlaka bir anlamı olmak zorundaysa) sorgulamaya çalışanlara sevgiler:)

Hiç yorum yok: