29 Aralık 2008 Pazartesi

vapur

Daha ne kadar nefesini tutabilirsin???
Birazdan başın dönecek, ve hala nefes almamaya direnirsen, o ufacık küvet sana okyanus olacak, sahilden denize düşen bir dal gibi sallandığını hissederek kaybolacaksın…
Ve bir anda, dayanılmaz bir arzuyla derin bir nefes alacaksın.. bu elinde değil.. tüm ciğerlerine dolacak su..
Hadi nefes al…

Santimlerce üzerinden seyrederken bedenimi ruhum, ben suyun içinde, çıplak olmanın, ıslak olmanın, üşümenin ve burnumdan küçük kabarcıklar halinde çıkan havanın ne demek olduğunu biliyorum…

Bazı gecelerin, hani o, duvarı delerek çıkan bir elin, korku filmlerindeki gibi, boğazını sıkarak, nefessiz kalmaya değmeyecek kuruluğun içinde, senle oynaması olur ya.. dalga geçer seninle gece… kafa bulur.. çocukken gördüğüm kabuslar gibi, ben terledikçe, üstüme üstüme gelen örtüler… küçülen bedenler, büyüyen kafalar..

Günün en manalı saati, bugün hangi kimliğe bürünmeliyim, çocuksu mu giyinmeliyim yoksa bir kadın gibi mi… doğal mı olmalı makyajım, yoksa çekici mi… bir serseri gibi mi yürümeliyim yoksa bir hanımefendi gibi mi… ne kadar saçma…
Bende olmayan, olamayan, oldurtamadığım şeyler…
İzimi bırakıyorum dört bir köşesine şehrin… tüm sokaklarında ayak izimle…
Ama sorsalar hüzünlüyüm biraz sadece, tam olarak üzgün de değil…

Sana doğru yürürken, senin evine, senin odana… hiçbir telaş yok içimde.. hızlanmış adımlarım seni yanıltmasın sakın… başını işinden kaldırıp da kendin olduğun o bir tek anı kaçırmak istemesem de, kaderci görünmek istiyorum bugün biraz… napalım geç kaldım demek istiyorum… ben sana geç kalamam biliyorsun…
Sürekli tekrar eden, batan, savrulan vapurlar görüyorum rüyalarımda.. Sarayburnu açıklarında batan bir vapurdu bir keresinde bu… yardımseverliğimden eser yoktu bende, sadece kendimi kurtarmak için kıyıya kadar yüzmüştüm.. vapurda önce, yere düşen çay bardaklarının sesi duyuldu… denizin sesinden bile önce…

Peşime takılan arsız öfkem, paçamı bir türlü bırakmayan şımarık çocukluğum, sürekli burnunu çeken ağlamaklı yalnızlığım ve büsbütün ayyaş sevgimle senden uzaklaşmak için yeminler ediyordum içimden … istemek ve beklemek arasındaki farkın tanımını anlatmaya çalışıyordum sana.. ne istiyordum ve ne olması beklenendi.. beni iyi tanıyordun belki de..
Benim istediğim, senin de beklediğindi..

Vapura binmek… denize dökülen kanalizasyon atıklarıyla karışık yosun kokusu… tüm şehrin tuvaleti, soluk renkli bir deniz… deniz anaları diye arkadaş da edinmiş kendisine.. bu pislikte kim bu kutsal maviliğe annelik yapardı ki başka zaten…
Deniz anaları…

Üst katın en arka sağ köşesi.. benim yerim orası… iskeleden vapura binerken düşman düşüncelerimi de denize dökerek bindim.. senden uzaklaşmaya bir deniz mili bile uzak olmasam da… ve şimdiden sesini özledim… ahhh şu teknoloji de olmasa…

Vapurlar olmasa…

1 yorum:

SER dedi ki...

"Vapura binmek… denize dökülen kanalizasyon atıklarıyla karışık yosun kokusu… tüm şehrin tuvaleti, soluk renkli bir deniz… deniz anaları diye arkadaş da edinmiş kendisine.. bu pislikte kim bu kutsal maviliğe annelik yapardı ki başka zaten…
Deniz anaları…"

bu şehrin bütün vapurlarını tanırım, bütün koltuklarında oturur, bütün bardaklarından çay içerim.. bütün adları bilirim vapurlara verilen.. benim vapurlarım onlar. gitmek istediğimde götüren ve dönmek istediğimde getiren..