20 Aralık 2008 Cumartesi

soytarı


Düşsemde uçurumlardan ölmüyorum. Paramparçayım… kayalıklara çarpa çarpa kanamış elim kolum.. dizlerim tutmaz olmuş.. sürünüyorum, bir yılan gibi… belki de bir yılanım gerçekten…hayat karşımda öylece duruyor. Bense hayata karşı dizlerimin üzerine çökmüşüm. Kellemi kesip bir kenara fırlatsın diye bekliyorum. Bir top gibi yuvarlarsın beynimdeki düşünceler kafamla beraber.. kime uzatsam elimi, esir pazarındaki esirlerden oluyorum. Parayla değil sevgiyle satın alınmak üzere ayaklarıma ve kollarıma takılan kelepçelerle ağır aksak yürüyorum. Sonra içimdeki tanrılar, köleler, soytarılar ve çocuklar.. beni seven tanrıma aşık oluyor biliyorum. Aşk tanrısına aşık kuklalar.. oynatmak kolay, ipler elimde… beni isteyen kölelerimi istiyor biliyorum.. kölelerim taşıyor en ağır yükleri, kendi mezarımı bile kölelerim kazıyor, kölelerim doyuruyor içlerinde tüm açlıkları.. benle eğlenen soytarılarımı seviyor biliyorum.. güldüren soytarı, aslında gülerken ağlatan soytarı.. makyajı akmış, yüzyıllık elbisesi üstünde, kirlenmiş, dokunulmuş ve aşağılanmış soytarı… bana sarılan içimdeki çocuğa sarılıyor biliyorum.. evini kaybetmiş kız çocuğunun daha hiç boyanmamış saçlarını okşuyor, rimelsiz kirpikleriyle gözlerine bakıyor, el değmemiş çocuk tenine dokunuyor, hala anne sütü gibi kokan, gözyaşları yeterince tuzlu olmayan, tırnakları törpülenmemiş, uyutulmak için ninniye ihtiyacı olan kız çocuğu… şimdi ne kadar ağlasam da geçmeyecek ki içimdeki acı.. en çok çocuk oldum hep ben, ve sonra da köle.. çocuk köleydim.. tanrım yerin bin kat altında dolaşıyordu. Soytarım beyaza boyadığı yüzüne bir damla gözyaşı çizmeye çalışırken..
Başkalarında kendi acılarımı buluyorum.. gidemiyorum bu yüzden.. gitmek istesem de gidemiyorum… yapraklarını dökmüş bir ağaçta şimdi kalbim.. sonbaharı yaşıyor, yüzyılların yalnızlığını sırtlanmışım, köklerim öylesine gömülmüş ki derinlerine toprağın çıkamıyorum..
En çok içimdeki çocuk korkuyor.. ağlamak nedir biliyor çünkü, ağlatamıyor bu yüzden kimseyi… bir de dilsiz var ruhumun harabelerinde yaşayan.. susuyor sadece.. istese de konuşamıyor.. hem dilsiz hem köle.. körler de var sanıyordum oysaki sımsıkı yummuş gözlerini sadece görmek istemiyorlar.. paramparça ruhum tek bir ağızdan haykırıyor şuan, özgür kalsın ruhum.. bırak.. tüm uzanan eller üstüme, geri çekilsin.. hem iyi hem kötü olabilirim ben. Hem güçsüz hem de güçlü.. ağlarken gülebiliyorum, soytarıyım ya.. hükmedebiliyorum tanrıyım, kendini bile öldürebilen bir tanrı.. köleyim ben, firardayım, kaçıyorum.. çocuğum ben, koşamıyorum ama emekleyebiliyorum.. ihtiyacım yok kimseye aslında.. özgür kalsın ruhum hadi…
Yaşamak denen yolda, lastikleri patlamış, frenleri tutmayan, farları çalışmayan bir araba gibi ilerliyorum. Ters yoldayım, üzerime geliyor karşıdan arabalar, ışıkları gözlerimi kamaştırıyor.. bir yerlere çarpmadan duramayacağım… bırak beni hadi.. keskin virajlardayım, tepetaklak olmak üzereyim.. yanımda oturma… daha yeni öğrendim kullanmayı, güvenli değilim..
Ruhum özgür kalsın.. tanrım sonumu yazmış.. kölelerim patlatmış lastikleri.. yanımdaki koltukta çocukluğum.. durmaksızın ağlıyor.. soytarıyım ben şimdi.. iki yüzüm var benim.. bir yanım ağlıyor bir yanım gülüyor.. perdeler kapanmadan sahneyi terk eden bir soytarı.. ben bir soytarıyım.. soytarı…

Hiç yorum yok: