25 Mart 2010 Perşembe

kibir

toprak ayaklarımın altından kayıyordu, ilk kez yükseldiğimi hissediyordum ve sular akıyordu altımda ben duruyorken, işte huzur buydu.

yer altında gezinmek, küçük bir delikten girmek başka bir dünyaya
kaybolmak..

sözünde özünde kaybolmak.

bilinçaltında
yeraltında.

toprak sallanıyordu,
yukardaki tüm binalar yıkılıyor
nehirler taşıyor
ölüyordu bir bir insanlar.

ben yeraltında güvendiydim.
özündeyken.

altındayken

özgürlük ..
arınmak kirlerden.
kibir...
küçümsemek başkasının aklını.
tıpkı filmdeki gibi.

öyle kibirlisiniz ki
bilemezsiniz.

ve bilmeyi
asla istemezsiniz..

20 Mart 2010 Cumartesi

en nefret ettiğim kadın

ömrümden nehirler geçiyor.
öyle ıslak öyle dalgalı...

derin..

"sen" , en nefret ettğim kişi,
nefret etmeyebilirim belki senden.
neden başkalarına seslenir gibi sana sesleniyorum?
neden tanımadığım sen, gözlerini diktin gözlerime
neden ayırmıyorsun bir an olsun?

gücünü mü ispatlıyorsun böylece,
lanet mi bu?
öfkeni kemiklerimde hissediyorum.
titriyorum.

bilmediğim bir suratı tanıyorum artık.
görüyorum.

ömrümden hikayeler geçiyor.
öyle ateşli öyle sadakatsiz..

yalan..

anlatıldığı kadarmısın yoksa var mı kattığın
başka şeyler de kendine?

film şeriti gibi geçmeye hazırmısın ben ölürken
hikayen anlatıldıkça mı büyüyorsun sen?

"sen" en nefret ettiğim kadın.
yazılar yazabilirim sana..

tutup elinden gidebiliriz belki seninle.
yarım kalmış hayalini gerçekleştirebiliriz.

ben şarkılar yazabilirim sana..
her dinleyen bilebilir "sen" olduğunu.

kötülere bişey olmaz kadın.
bunu unutma.

ben ölebilirim sen var oldukça.

sen, ben ve o...

çekip gitmek isteyen sen
kalmak için yalvaran ben.
anlamayan o.

"sen" en nefret ettiğim kadın.
sevebilirim seni.

barışabiliriz.

eğer sevebilirsem seni
aydınlığa kavuşurum.
bencilliğim
savrulmuşluğum
kıskançlığım
arzularım
ehlileşebilir.


ben kendimde kaç taneyim?
sen bende kaç parça?

nefret ettiğim kadın
sen-ben olabiliriz.

korkma.

19 Mart 2010 Cuma

geride kalandan


"güzel bir gün ölmek için"

ölmek için güzel bir gün olur mu?
neden olmasın?
en güzel günüm olabilir bugün.

çok karanlık, çok karmaşık duygularla baş etmeye çalışıyorum.
anlatmaya gücüm yok ama anlatmak da istiyorum. ben yaşadıklarımdan ders çıkarmışımdır herzaman. ama ders sandıklarım aslında birikip duran korkularımmış. belki de bu yüzden sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanıyorum.

terkedildik..

ne kolay söylemesi.
çıkıp gelir ama ne farkeder.
unutamıyoruz ki.

hayatta en değer vermen gereken kişilerce terkedilmek, defalarca, sayısız korku biriktirmek.
güvensizlik.

suçlamalar.
ben kendi tarafımdan haklıyım
o kendi tarafından haklı. başkaları da kendi taraflarından haklı. demekki haklı olmak çok kişisel bişey, gerçekten "hak" diye bişey yok. kimse haksızlıklarını kabul etmedikten sonra..

kafama yastığı kapatıp uyumaya çalıştığım günlerimi hatırlarım ben. içimden şarkı söylediğimi.
katil kim kurban kim oyunu gibi geçen gençlik.
hastalıklı, şifasız, korkak, pis kokan günler sanki.

mutluluklar acı süs biberleri gibi.
sevsen de yiyemezsin yanarsın.

sevgiyle kucaklaşanlara karşı kıskançlık. öldüren, insanın içini kemiren bir kıskançlık.
özgürlüğe özlem..

bir gün özgür olacağını düşlemek. istediğim yerde istediğim zamanda veya kişiyle..

yaşlı yürümesi bu. hadi 10 adım kaldı koş desen ne fayda? dizlerim tutumuyor, tabanlarım ağrıyor.
koşamam ki..

kendini öldürmekle tehtid edildim davranışlarımın karşısında.
yada davranışlarımızın.
eğer böyle böyle olmazsak o bir gün çıldıracaktı ve kendisini öldürecekti.
ve/veya bizi.

eğer şöyle davranmazsak hayatı bize zindan edecekti.
suçluyduk, haksızdık, cahildik.
bilemezdik ki..
ne acı
ne acı
......

haftasonu sohbetle geçen kahvaltılarımız yoktu.
severdim ben misafirleri hep bu yüzden, gelsinler isterdim.
onlar varken en "cici" maskeler takınılırdı.
"aile gibi" olabilirdik işte.

birbirine sadece "tahammül edebilmek üzere" programlanmış canlılardık.

sevmek zorunluluğu da vardı. kan bağı meselesi.
ben hiç inanmadım oysa gerçek sevgiye.

şimdi sorsanız hala inanmakta zorlanırım.

herkes suçu başkasına attı, arada kaynandı.

ben ifade edemedim ki hiç
belki de korkumdan.
ama yaşadıklarımdan ders çıkartıp yol aldım hep.
"iyi insan ol, gerisini boşver" dedim
kim ne derse desin.

salak desinler
yada herneyse.

insan kendisini bile anlamazken başkasını anlayamamasına şaşırmam ben.

ben anlamam kendimi mesela. tanıdığımı zannederim kendimi.
ama içinde eli bıçaklı bir katille göz göze gelirim bazen
korkarım.
veya iyilik meleği gibi görünen sahtekarı da görürüm.
tiksinirim kendimden..

özümde var olan herşey, iyi kötü herşey.
yetmiyor şimdi bana.

şimdi kötü olamayacak kadar iyi
ve
iyi olamayacak kadar da kötüyüm.

otursam caddebostan sahilde. yanımda köpekler koşarken, sersem yere kilimimi ve anlatsam...

yada ada vapuruna binsem yine güneşli bir günde, uzansam koltuklara uyusam..

hani çok konuştuğum, kendimi kaybedercesine konuştuğum sohbetlerde bulsam kendimi, farkettirsem, zeki olsa karşımdaki de cümlemdeki 1 kelimeden bulsa beni.

zımbızla çekip alsa içimden beni...

sağ beyinden sağ beyine giden yolu kursak
beden dili konuşsa
biz sussak..

odamda uçup duran karasinekten ne farkım var ki yaşayan iki canlı olarak.
daha fazla sinir hücrem var diye veya ondan daha büyüğüm diye, daha mı çok hakettim şimdi yaşamayı?

ben yaşamak istemiyordum belki peki..
hiç sordunuz mu?

ben en hızlı spermdim, en olgunlaşmış yumurtaydım.
istemiştim demekki.
tutunmuştum..

ama vazgeçmek için geç mi kalmıştım
yoksa siz vazgeçirmek için çok mu ustaydınız.

ilk tokatımı hatırlarım ben.
sorsanız anlatırım herşeyi.

ama ben mutluluklarımı unutuyorum.

mutsuzluktan çıkar sağlayan, yada mutsuz görünmekten çıkar sağlayan tiplerdenmiyim diye düşündüm çok. bu soruyu gerçekten sordum kendime, şu ikincil kazanç dedikleri şey. ama olmadığımı anladım. çünkü benim mutsuzluğum kazanç sağlanamayacak kadar sinir bozucu ve sıkıcıydı.

kimse olmak istemezdi ki ben mutsuzken yanımda, olsa da sıkılırdı.
ben mutsuzken saplanıp kalırım çünkü. bokunu çıkartırım. içine ederim. yüzüme sıvarım.

bu yüzden mutlu rolü yapmak daha kolay gelmişti hep. çok sevdiğim dişlerimi göstermeyi severdim.

dramatize etmemeye çalışırdım sürekli. ama başaramazdım.
o zaman zaten daha salak daha komik olurdum.
gülerlerdi.

kazancım buydu işte..

şimdi, odalar boşalmış.
sesler kesilmiş.

ben odamdayım. tortusu çökmüş bir çayın dibini çalkalayıp da içiyorum.

uzun yazı yazmazdım, stratejik bişidi belki de. okunsun, gözü korkmasın kimsenin diye.
ama şimdi kısa kesmek istemiyorum.

çünkü terkedildik.

hani insanın gözü sulanır sulanır da ağlayamaz ya, böyle göz kenarlarında birikir damlamsı bişiler.
bi de insanın boğazına bir ağrı girer kasınca kendini.

hah işte
şimdi tam öyleyim..

bir insana ağlamak bu kadar yakışabilir inanın.

salya sümük.
rahatlayana kadar..


hoşçakalın..

13 Mart 2010 Cumartesi

-.-

..............................
tavana doğru bakarken, az önce rüyamda gördüklerimi hatırlamaya çalışıyordum.
dünden kalma bir melodi de dilimin ucundaydı sürekli tekrarlarken farkettim -ne kadar süredir tekrarladığımı farketmediğimi- aklımda yer etmiş olduğunu.
savaşların sonu barışla biterken tarih boyunca, her barış başka bir savaşın da habercisiydi hep.

son zamanlarda öğrendiklerim.
öğrenmek zorunda olduklarım.
bilim insanı anlamaya çalışırken ne kadar da çaresizdi.
üstüne üstlük dürüst de olmak zorundaydı.

bazen insan kendini çaresiz hisseder.
ben de çaresizim sanki biraz şu sıralar.

uçan gazlı balonlar gibi, ipini bırakırsan,
uçar uçar ve patlar sonunda..

insan zihninin tüm patolojileri,
kendini normal zannedenler
başkasını normal zannedenler.

hala yapılamayan "normal" tanımları.

normal olmak zorunluluğu, normal olmayanların çileden çıkartan savurganlığı.
tutarsızlığı ve duyarsızlığı.

...................................................

elimden gelen şeyleri yapamayınca
ellerime öfkelenirim ben.

onlara değil.

saman alevi bile az kalır benim sinirlenip sönmeme.

ben sinirlendim derken sönenlerdenim.
içimde biraz kin barındırsaydım,
intikam veya şiddet.

yada özümdekileri -normal olmak uğruna-
irade denen kılıfla saklamasaydım,
hayat benim için daha yaşanılası olurdu.
sizler için değil.

asla değil.

küçük kadın oyunları,
sahte kadın korkuları,
kendini acındırmalar
aşkı kullanmak
gözyaşına sığınmak

oysa bir anlam da ifade etmezdi çok fazla bilirim.

ben insanın en çok kendini eleştirenini severim.

aynaya sık bakıyor demektir çünkü.

morarmış göz altlarını kapatmak gibidir.
gözündeki çapaklardan kurtulmak gibi yada.

"o"nun bana duyduğu öfke kendisinden yansıyor bilirim.

iyi kötü ne varsa bende görmüştür en çok çünkü.

kendi kötü özelliklerini bende görüp sevinmiştir, küfretmiştir.
ben çirkinsem mutlu olmuştur.
çünkü o çirkinken yalnız değildir.

benim kaybetmemi bekler sürekli.
onun kaydedişine yüklediği anlamı biraz anlamsızlaştırmak için.

ben acı çekerim.
içindeki ölmemiş insanlık üzülür duyunca.
ama diğer yarısı üzülmüş gibi bile yapmaz.

düşünür sonra,
ben niye böyleyim.

üzülür.
bende bilseydim
üzülmüş gibi yapardım belki.
üzülmezdim çok da..

..............................................
"adam kadına vurduğunda"
erkektir.

sevgiyle imzalanan gizli sözleşmeler fes edilmiştir.

içinde kurtarılmayı bekleyen bir çocuk vardır.
ama göstermez utanır.
çünkü o çocuk değil
erkektir.
...............................................

okurken içinden bana mı yazdı acaba diyeceksin.

eğer sen bunu diyorsan kendine "zekisin"
eğer zekiysen inan bana seninle iyi anlaşabiliriz.

ama anlamamış gibi yaparsan da
inan bana o sadece senin problemin.

3 Mart 2010 Çarşamba

"ben demiştim" demeyi sevmiyorum. ama gerçekten. sırf bunu söylediğim için egosu şişmiş bir insan gibi görünüyorumdur. hani sürekli haklı olduğunu düşünenlerden. ama bu sefer öyle oldu.
"ben demiştim"

DEMİŞTİM!

neyse çıldırmaya gerek yok.

buraya kadar ki ben demiştim muhabbeti tamamen okulla ilgili. kapatıyorum.

bir diğer sinir bozucu durum ise, bir kere bile uyandığında bana güzel söz söylememiş, askine
kovmuş,küçümsemiş, saçma açılımlar getirmiş, sabrımı sınamış, sevgimi sınamış, yani aslında tamamen beni sınamış kişiye çok kırgınım.

bu sabah kırgın uyandım.